22 Kasım 2016 Salı

Randevu -1

Hissetmek. İyi ya da kötü. Sürekli hissediyoruz ya. Neyse, daha daha nasılsın?
-Nasıl mıyım? Hah! Süperim! Hissetmek dedin ya işte tam anlamıyla hissediyorum şu an.  O gün kabuk bağlayan yaramı kesip "deşmişlerdi" hani, tuz basmışlardı üstüne. O günden beri daha iyiyim. Yarayı "deştikçe" gülüyorum.
Gülüyor musun?
-Evet! Ne yapacaktım ki başka? O kadar doluyum ki o yarayı deşenlere, içimdeki öfke gözlerimden kanla çıkıyor dışarı, durduramıyorum. O kadar güzel ki istemsizce kahkahaya dönüşüyor çığlıklarım! Herkesi nasıl öldürürdüm diye düşünüyorum bazen. Sevdiklerimi üzüyorum bağırıp çağırarak. Bazıları dayanamayıp ağlamaya başlıyor. 
Sahi, o kahkahaların. Daha iyi misin peki?
-Dedim ya, daha iyi olamazdım. Kahkahamı ona borçlu olduğumu söyleyemem ama büyük sebeplerinden biri o değil mi zaten? Ya da onlar. Ya da o. Her neyse. Her konuşmada içimden "Her şey yarım kaldı gerizekalı!" demek istiyorum. "Onu aldıkları gibi seni de aldılar aslında." diyebilmek istiyorum yüzüne. Ama diyemiyorum. Diyemiyorum çünkü o da gitmeseydi onu da özlemeyecektim gibi geliyor. Değerini anlamazmışım gibi. Tüm tanıdıklarımın öyle aslında. En büyük parçayı kopardıklarında küçük parçalar dağıldı kendiliğinden. O da minik parçalardan biriydi. 
Peki ya diğer sevdiceğin? En büyük parçan?
-Canımın parçası.. Yıllardır değerini bilemediğim. Son 9 ayda her gün rüyamda görüp sarıldığım. Yokluğuna alışamadığım..
Alıştın artık.
-Alışmadım. Bir gram alışmadım. Alışmaya çalışmaya alıştım belki de. Konu onun gidişi değildi. O başlangıcıydı ve daha deşmem gereken bir açık yara vardı önümde. Ve o yarayı kabuk bağlamadan önce tekrar kesmeliydim. Kestim de. Aslında tam ben bıçağa uzanmışken hissettim onu. Başta acı veriyordu her saniyesi. Sonra ne oldu biliyor musun? Alıştım ve zevk aldım. Kahkahalarım o günden sonra dinmedi. Güldüm. Hiç bu kadar gülmemiştim. Hiç bu kadar zevk almamıştım dağıtmaktan, dağılmaktan.Yıkıp kırmaktan. Komşular çığlık duyduklarını söylüyor ama hayır. Kahkaha atıyorum.
Komşuların başka şeyler de söylüyor ama.
-Siktir et! Umursuyor muyum sence? Onlara kalırsa sevdiceğimi öldüren de benim zaten. Evet öldürdüm belki de zamanında. En azından diğer sevdiceğimi. Ama kıyamayıp yeniden doğmasına izin vermiştim. İlk sevdiceğimdi öldürdüğümü sandıkları. En büyük parçam olan. Öyle sanmalarının sebebi ona karşı duydukları endişe olsaydı keşke. Keşke bana-bize- bu kadar kızmalarının sebebi o sevdiceğimi umursamaları olsaydı ama değil. Değil işte. Onlar etinin peşinde. Evet. Kana, leşe susamış sırtlanlar gibi. Bekliyorlar. Belki de benim de ölmemi bekliyorlardır. 
Senin mi?
-Evet. Kendimi kaç kere öldürdüğümü gösterebilseydim keşke. Keşke ölüşlerimi izleyebilselerdi. Mutlu olurlardı büyük ihtimalle. Neden olmasınlar ki? Acı çekenleri izlemek kime zevk vermiyor şu günlerde?