31 Mayıs 2017 Çarşamba

Vedalaştık. Ve patladım.
Son damla düşmüştü sanırım.
Ağladım. Tutamadım kendimi. Bahçeli'den eve kadar ağladım.

Annem sarıldı. Sımsıkı sarıldı. Ağlamamalıydım onun yanında, ama dayanamayacak kadar salağım maalesef.
"Sarılır mısın bana?" dedi. Kollarımı göğsümde birleştirdim. Artık ağlamayıp sakinleşmek için gözlerimi kimsenin açamayacağı kadar sıkı kapattığımdan emindim. Kollarımı da birbirine kavuşturdum. Annem tuttu bileğimi.
Sarıldım.
"Kendini neden rahat bırakmıyorsun?" diye sordu. Bırakırsam korkardı benden. Eminim.
Yatağıma götürdü beni. Saçlarımı okşadı. Ellerime baktı. O iğrenç suratıma baktı. Ayrılmadı yanımdan. Sakinleşeceğimi düşündü, bekledi.. bekledi.. Tavana ağzım açık baktım yarım saat. Beni izledi yine.
Gözlerim sızlıyor.
Neyse gidip snap atacağım by

edit: friends de izledim

26 Mayıs 2017 Cuma

Yoruldum.
Çok yoruldum.
Gülümsemekten o kadar bıktım ki, o kadar yoruyor ki.
Sanki gülümsemek bana "yakışmıyormuş" gibi, hani kızlar bir şeyleri kombinler de arkadaşları "Şu şapka fazla olmuş ya at onu." der ya. İşte gülümseme isteği o şapka sanırım.
İçimde bölündüm. Farkındaydım ama bu sefer kafamı kurcalayan şey gülümseyen kısmım.
Acaba gerçekten mutlu oluyor muyum bazı anlarda? Şüphelenmeye başladım. Bir şeye güldükten sonra niye güldüğümü düşünür oldum. Komik değildi ki neden gülmek için zorladım kendimi? Ama belki de komikti? Hep bu ikilemdeyim. Cidden hissederek mi gülüyorum yoksa gülüyormuş gibi yapmak artık otomatikleşti mi bende? Son vermeli mi buna? Neye son vereceğim peki? Hangisi gerçek benim? Gülümseyen mi yoksa sessiz olan mı?

21 Mayıs 2017 Pazar

Rüyamdaydın yine.
Bu seneki tüm rüyalarımı hatırlıyorum biliyor musun? Hep geliyorsun. Ben de rüyada olduğumu bilmiyormuşum gibi yapıp sarılıyorum sana. Sen hep yeni gelmiş gibi sevinçli oluyorsun çünkü. Bozmak istemiyorum. Bazen seninle aynı masada oluyoruz. Ve sen belli bir saatin gelince gidiyorsun. Genelde olduğu gibi.
Bazen aynı rüyayı görüyorum haftalar boyunca. Odamdayım mesela. Çizim yapıyorum, kafamı çevirdiğimde odamın kapısında buluyorum seni. Bir süre sonra rüyada olduğumu anlar anlamaz o masadan kalkıp sana koşmaya başladım. Daha fazla sarılabileyim diye.
Artık sana sarılınca "Rüya mısın yoksa gerçek misin?" diye soruyorum cevabını bilmeme rağmen. Beni iyice sarıp "Rüya" diyorsun gülümseyerek. Öyle bir söyledin ki bugün, sanki duymak istediğim cevap buymuş gibi. Bozmadım yine. Daha çok sarıldım sana. "Sevindim." dedim.

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Neden dans ederiz?
Neden ölürüz mesela.
Dalıp giderken o karşıdaki yağmur tanesi kanatlanıp gidiyor ve yine boşluğa dalıyorum.
Her türlü boşluktayım gerçi. Sadece, insanlar bir şeye baktığımı düşününce daha az göze batıyorum sanırım.
Belki de böyle devam etmeli. Biri bir şey dediğinde üç dakika sonra fark edip "Ha?" diye cevap vermeliyim.
Birini beklemeli mi yoksa devam mı etmeli?
Gelir mi ki?
Gelmez belki de.
Gelse iyi olur aslında. Artık gülmekten sıkıldım çünkü.
Sahte sahte davranmaktan sıkıldım.
Sanki kalbimi söküp elimde taşırsam rahatlayacakmışım gibi hissediyorum. Gerçi içimdeki o ağırlığı kalp mi yapıyor emin de değilim.
Beynimi mi söksem?
Var mı ki?
Hem gözyaşlarım da akar, az daha rahatlarım. Hafiflerim. Benden geriye bir şey kalmaz böylece.
Biraz daha mı kahkaha atsam?
Önce ağlayıp sonra gülsem mi ya da?
Ya da önce içimde kalmasın diye birini öldürüp önce kahkaha atıp sonra ağlayıp sonra da kendimi mi öldürsem?
Ne yapsam ki?
Neyse gidip peruğumu yıkayayım.
Sarılıp 30 tllik rimelimi ağlarayarak akıtabileceğim bir arkadaş arıyorum detaylı bilgi için dm

18 Mayıs 2017 Perşembe

AHAHAHAHAHAHAHAHSHSHSHSHDKDHKAHSKDHAJAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHHAHHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHSJSHSHSKHSKAAHKAHAJSHAJAHAHJSDJHDKSHAHAHAHAHAHAHAHAHAHSJSHSHSHJAHSJAHAHAHAHAHAHAHAHAHSHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAAHAHSKSJDKDJKFJKDHDKAHSJDHKSHDKSHDKDJDKD

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Gülümse.
Güleceğim. Gülmem gerek.
Hayat devam ediyor ya çünkü. Harley olacağım yine cosplay etkinliklerinde. Fotoğraflarımı paylaşacağım. Eğlenmeye çalışacağım. Saçma sapan insanlar mesaj atacak.
"Çok tatlısın."
"Çok güzelsin Harley."
"Harleyciiiiiim nabeeerr"
"Aklıma geldin mesaj atayım dedim :)"
"Oha saçın mı vardı senin?"
"Çok ponçiksin"
"Ay o gözleeeer"
Eğleneceğim. Gülerek cevap vereceğim. Bazıları engel yiyecek. Sahte sahte konuşacağım bazılarıyla. Kendim olmaya çalışırken araya sıvışan bu yapmacıklıkların gerekli olduğunu varsayarak devam edeceğim. Bir yanım devam et diyor çünkü. Yap ne istiyorsan. Normalde ne yapacaksan, bütün bunlar olmasaydı şu an nasıl davranacağını düşün ve onu yap. Devam ediyormuş gibi yap! Fotoğraf çek, okula git, dizi izle, oyun oyna. Bunları düşüneceğim ve cosplay etkinliğim için hazırlanacağım. mutluluklarıma el değmemiş gibi davranacağım. Saçma sapan snap videoları çekmek beni mutlu edecek ama mutlu olmayacağım. Ama normalde olsa beni mutlu ederdi, o yüzden mutluymuşum gibi davranacağım. Tekrar bir şeyler paylaşacağım. Ve bu böyle devam edecek.
Döngü.
Rahatsız olmuyorum aslında. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, kendi kendime yaşıyorum işte. Çok da ilgilendirmiyor "sosyal medya arkadaşlarımın" tepkileri. Ama sanırım 100 like yerine, cosplay etkinliği yerine değer verdiğim biriyle saatlerce konuşmayı yeğlerdim.
Çok tanışmak istediğim insan var mesela. Ya da sebepsizce aurasından hoşlandığım, ilgimi çeken insanlar. Bir şey yaptığımda alkış ya da kalp emojisi atanlar değil de o an yaptığım şeyle ilgili soru soran insanlar, onları daha çok seviyorum. Çünkü gerçekten merak ediyorlar. Konu benimle ilgili bir şeyi merak etmeleri değil. Bir konu hakkında meraklı olmaları, derinlere inmeleri. Çekinmeden sormaları. Bu insanlarla her şeyden konuşabilirsin. Her şeye açıklardır. Tecrübeyle sabit.
*Bu arada instaya da bi selfie atayım öylesine xd*
İşte kararsızlık, emin olamama durumu var. Bazen öyle bir halde oluyorum ki, sanki ot çekmişim de etrafımda gökkuşakları dönüyor. Duman dolu bir odada gibi hissediyorum ve aşırı derecede dalgın ama mutlu oluyorum. O anları çok seviyorum çünkü sebepsizce gelişiyor, aniden. Unutturuyor bazı şeyleri bu sebepsiz dalmalarım. Unuttuğumu fark ediyorum sonra. Sonra bir anlığına aklımdan çıkan o "anılar" aklıma geliyor. Sonra ağlıyorum işte. Aha. Başa dönüyoruz.
Döngü.
Dönüyoruz ya. Sevdiklerimiz uzakta. Elimde bir avuç insan kalmış, biebs in the trap dinleyerek ağlıyorum ben de.
Staja başvurdum işte. Başladım da. iki üç iş teklifi aldım düzene sokmaya çalışıyorum. Stüdyom için spot yapacağım bugün ampulleri aldım. Film izliyorum arada. Kitap okuyorum. Şu anki kitabımı birisi 1970 yılında kızına hediye almış, kapağında yazıyordu. Sonra acaba şimdi ne haldeler diye düşündüm. Acaba babası kızıyla mıdır? Ya da yaşıyorlar mıdır? Babası ölmüş müdür? Yoksa acaba önce kızı mı öldü?
Deniyorum bir şeyler düşünmemeyi, ama olmuyor, kendimi tekrar başta buluyorum.
Döngü.

9 Mayıs 2017 Salı

5 Mayıs 2017 Cuma

Randevu-3

+Hissediyor musun?
-Hissetmemem gerekenleri mi konuşuyoruz yoksa herhangi bir şeyden mi bahsediyoruz?
+Sen daha iyi biliyorsun.
-İkimiz de birbirimiziz. Çok saçma bu kaçamak cümlelerin.
+Ama bölündük. Karşımda duruyorsun. Demek ki bir şeyleri yine parçaladın içinde. Yoksa bu odada kısılı kalmazdık bildiğin üzere.
-Biliyorum biliyorum. Sadece içimdeki sessiz kısmı karşımda görünce bocaladım. Her zamanki gibi. Hissetmek de aynı şey gibi geliyor bana. Hislerin anlamlarını kendimize göre yorumluyoruz. Aşk mesela. Ya da heyecan, hüzün. Değişik kavramlar, ucu açık. Git dediğinde karşıdakinin gel anlaması kadar normal mesela. Birine aşık olup diğerinden de hoşlanmak gibi karışık. Bu da zaten aşkın ne olduğunu bilmediğimizden kaynaklanmıyor mu?
+Aşık olmuşsun.
-Olmadım. Oldum belki de. Çok şey hissettim bir zamanlar. Ama geçici olduğunu biliyordum ve bu hep bastırmama sebep oluyor bastırıyorum ve inanabiliyor musun? Geçiyor! Bu biraz da korkutuyor aslında. Hisleri bastıra bastıra hissedememek. Belki de hissetmek ama belli edememek. Şansı kaybetmek. Yaşadım bunu. Bu yıl iyi olacaktı, en azından deneyecektim, ama içine etmeyi başardım yine. Üzen kısmı şansı kaybetmek değildi. Her yerde kendim olabiliyorken "o" an saçma sapan bir insana dönüşüyor olmamdı üzen şey. Karşımda başkası olsaydı yine kötü hissedecektim bu konuda. Bu arada üzmek demişken üzüntüme de yaptım aynı şeyi. Bastırmayı. Ağlarken kendimi tutmayı becerebildim bu hafta. Geç oldu ama hiç olmamasından iyidir değil mi?
+Daktiloyu kırdın.
-Kırmadım. Koliyi açtığımda yıllar sonra ilk kez görmüştüm onu. Yanında fotoğrafım vardı. Ofisindeydim. Sandalyede oturuyordum ama sadece alnım görünüyordu. O kadar küçüktüm. O zamanlar basmaya çalıştığım daktilo kadardı belki de boyum. O zaman parmaklarımın güçsüzlüğünden basamadığım tuşlara bastım o gün. O kadar içimde kalmıştı ki basamamak.. Uzun uzun bastım belki de. Daktilodan çok, fotoğraftı canımı yakan. Çekildiğini bile hatırlamıyordum. İlk defa gördüm o fotoğrafı. Basıyordum hala. Saçma sapan basıyordum tuşlara.. Rastgele. Gözyaşlarımı hissettim sonra. Ellerimin üstünden daktilonun tuşlarına aktılar. Oradan da makinenin içine, derinlerine. O an özlediğime ağlamadım sanırım. Neden bu daktiloyu hatırlamıyorum diye ağladım. Neden o fotoğraftaki anları hatırlamıyorum diye ağladım. Neden anların değerini bilemedim diye ağladım. Neden daha fazla sarılmadım diye ağladım. Neden ofis eşyaları eve geldi diye ağladım. Neden o burada değil diye ağladım sonra. Uzadı böyle işte. Herkeste onu aradığım aklıma geldi sonra. O bahsettiğim "geçici hislerin" hep onun yüzünden olduğunu hatırladım. Geçiciliklerde hep onun gülüşü vardı. Ve ben o gülüşe aşık oluyordum.