5 Mayıs 2017 Cuma

Randevu-3

+Hissediyor musun?
-Hissetmemem gerekenleri mi konuşuyoruz yoksa herhangi bir şeyden mi bahsediyoruz?
+Sen daha iyi biliyorsun.
-İkimiz de birbirimiziz. Çok saçma bu kaçamak cümlelerin.
+Ama bölündük. Karşımda duruyorsun. Demek ki bir şeyleri yine parçaladın içinde. Yoksa bu odada kısılı kalmazdık bildiğin üzere.
-Biliyorum biliyorum. Sadece içimdeki sessiz kısmı karşımda görünce bocaladım. Her zamanki gibi. Hissetmek de aynı şey gibi geliyor bana. Hislerin anlamlarını kendimize göre yorumluyoruz. Aşk mesela. Ya da heyecan, hüzün. Değişik kavramlar, ucu açık. Git dediğinde karşıdakinin gel anlaması kadar normal mesela. Birine aşık olup diğerinden de hoşlanmak gibi karışık. Bu da zaten aşkın ne olduğunu bilmediğimizden kaynaklanmıyor mu?
+Aşık olmuşsun.
-Olmadım. Oldum belki de. Çok şey hissettim bir zamanlar. Ama geçici olduğunu biliyordum ve bu hep bastırmama sebep oluyor bastırıyorum ve inanabiliyor musun? Geçiyor! Bu biraz da korkutuyor aslında. Hisleri bastıra bastıra hissedememek. Belki de hissetmek ama belli edememek. Şansı kaybetmek. Yaşadım bunu. Bu yıl iyi olacaktı, en azından deneyecektim, ama içine etmeyi başardım yine. Üzen kısmı şansı kaybetmek değildi. Her yerde kendim olabiliyorken "o" an saçma sapan bir insana dönüşüyor olmamdı üzen şey. Karşımda başkası olsaydı yine kötü hissedecektim bu konuda. Bu arada üzmek demişken üzüntüme de yaptım aynı şeyi. Bastırmayı. Ağlarken kendimi tutmayı becerebildim bu hafta. Geç oldu ama hiç olmamasından iyidir değil mi?
+Daktiloyu kırdın.
-Kırmadım. Koliyi açtığımda yıllar sonra ilk kez görmüştüm onu. Yanında fotoğrafım vardı. Ofisindeydim. Sandalyede oturuyordum ama sadece alnım görünüyordu. O kadar küçüktüm. O zamanlar basmaya çalıştığım daktilo kadardı belki de boyum. O zaman parmaklarımın güçsüzlüğünden basamadığım tuşlara bastım o gün. O kadar içimde kalmıştı ki basamamak.. Uzun uzun bastım belki de. Daktilodan çok, fotoğraftı canımı yakan. Çekildiğini bile hatırlamıyordum. İlk defa gördüm o fotoğrafı. Basıyordum hala. Saçma sapan basıyordum tuşlara.. Rastgele. Gözyaşlarımı hissettim sonra. Ellerimin üstünden daktilonun tuşlarına aktılar. Oradan da makinenin içine, derinlerine. O an özlediğime ağlamadım sanırım. Neden bu daktiloyu hatırlamıyorum diye ağladım. Neden o fotoğraftaki anları hatırlamıyorum diye ağladım. Neden anların değerini bilemedim diye ağladım. Neden daha fazla sarılmadım diye ağladım. Neden ofis eşyaları eve geldi diye ağladım. Neden o burada değil diye ağladım sonra. Uzadı böyle işte. Herkeste onu aradığım aklıma geldi sonra. O bahsettiğim "geçici hislerin" hep onun yüzünden olduğunu hatırladım. Geçiciliklerde hep onun gülüşü vardı. Ve ben o gülüşe aşık oluyordum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder