12 Haziran 2017 Pazartesi

Zihnin çığlıklar atıyor, atacak da. 
Gözlerin, gözyaşların o kadar çok akacak ki, gözlerin mi uyuştu yoksa gözyaşların mı tükendi diye düşüneceksin. 
Her gün. Sonraki gün, sonraki gün, sonraki gün de; içini parçalayan o sözler, anılar, kalıntılar sarsacak seni. Yine. Kurtulamayacaksın. 
Yine. 
Yine ve yine. Tekrar ve tekrar. Kafandan çıkmayacak hiçbiri. Kafanı koparmak isteyeceksin. Çığlıkların dışa vuracak. Dişini sıkacaksın yine de. Tutunmaya çalışacaksın. Kendi içinde çoktan bırakmışsın aslında. Ama sırf birkaç kişi üzülmesin diye belki de, bırakmamış gibi yapacaksın.

Söylesene, bir anıya, düşünceye ne kadar uzun tutundun?
Acıyı serbest bırakmak yerine neden tutuyoruz değil mi?
Peki çok mu kolay bırakması? Sen biliyor musun nasıl serbest bırakılıyor bunlar? Bi fikrin var mı?
Bir şeyi unutmaya çalışmak nasıl oluyor? Unutmaya çalışırken de hatırlamıyor musun zaten? Bu nasıl bir çelişki o zaman? İşkence değil de ne bu?
Belki de bu yüzden acıda boğulmak daha kolay geliyor bazen. Kurtulamıyorsan acıyı yaşa dercesine. Bazen de belki normali budur diyorum. Belki de acıyı yaşamalı. O an ağlamalı belki de tutmak yerine. 
Zorlamamak gerek belki de. 
Belkiler de sıktı artık ya.

9 Haziran 2017 Cuma

Vuhuuğ.
Bugün hayattan bahsedeceğim biraz. Nasıl başlayacağımı da bilemiyorum pek. Üzgünüm.
Hani hayatımızda bir şeyler ters gider. Aşşırı ters gider hem de. O zaman anlarız ya hani, hayatımızın o zamana kadar normal gittiğini. Her şey güzel giderken aniden tepetaklak olmuşuzdur çünkü. Keşke her şey yolunda olsa deriz. Keşke her şey olması gerektiği gibi olsa.
Aklıma şu geldi bugün; filmlerde bir karakter vardır. Karakterin hayatı tıkırında gider ve bir an bam! Kırılma noktası, her şeyin değiştiği, başladığı yer. Değil mi? O nokta olmasa bir yere varamaz karakter. Demek ki o nokta gerekiyor diye düşündüm. Belki de o kırılmayı yaşamalı insanlar.
Peki ya o noktaya varınca olanlar? Herkes o noktadan çıkabiliyor mu? Devam edebiliyor mu? O noktada kaybolup giden olmadı mı hiç mesela? Herkes mı yolunu buldu be. Ya o noktanın içinde boğulmak? Hiç o noktanın içinde boğulduğunu düşünen yok mu benim gibi?
Boğulduğumun farkındayım. Ama o noktanın içinde mi boğuluyorum yoksa bu günlük boğulma mı diye düşündüm bir de. Yalnız hissediyorum. Çok yalnız hem de. Arkadaşlarımı özlüyorum bir yandan da. Takılmak eğlenmek konuşmak istiyorum. Öyle yapıyoruz da. Ama bir süre sonra yine başlıyor yalnızlığım. Muhabbetlere giremiyorum. Girmek istemiyorum çünkü eski sevgilisinin yeni kız arkadaşının ne yaptığı beni ilgilendirmiyor sanırım. Olmuyor işte. Bencilce hissediyorum ama Instagram muhabbetleri olunca konu, -boş bir muhabbet olunca işte- bi yalnızlık basıyor. Tabiki herkes farklıdır diye düşünüyorum ama sonra eve dönüp kitap mı okusam diyorum.
Sokaklar bir de. O kadar kalabalık ki. O kadar çok insan var ki. Topuklu ayakkabı sesleri, yere tükürenler, telefonla konuşanlar, sağa sola bakınıp önüne bakamayanlar, öğrenciler, yaşlılar, yoksullar... O kadar farklı ki insanlar, hayatlar.. Ama boğuluyorum işte. Etrafımdaki koşuşturmacalar bile yoruyor beni. Bir dakikalığına herkesin bi durmasını istiyorum. Durun bi etrafınıza bakın. Neler oluyor, neler dönüyor. Farkında olun diyesim geliyor. Durmuyor ama dünya. Durmayacak da. O kırılma noktasını artık atlatıp geçmem gerekecek. Arkada bırakmak gibi değil, üşüyüp de üstünü örtme ihtiyacını hissetmek gibi. Sadece üstümü örtmeliyim sanırım. Ama yapamıyorum.