11 Aralık 2015 Cuma

Çağrı

Kar yağdığında, Rüzgar estiğinde, O şarkıları dinlediğimde bazen, İçimde farklı bir dünya arıyorum. Her arayışımda kapı açmak istiyorum. Farklı bir dünyaya Umutsuzca. Beni bu gerçeklikten bir an olsun alıp götürebilecek bir geçit arıyorum. Toprağın altında belki, Bulutların üstünden de gidebilirim, Belki de rüzgar götürür; Belki de akan nehirlere kaptırırım kendimi, Kapılır giderim. Ağaçların yapraklarının havada süzülmesini izlerken düşünüyorum hep Bir yaprak mı olsaydım acaba diye. En üstün varlık olduğumuzu söylerler, iradesi olan tek canlı olduğumuzu.. Peki ya şu yaprak bile benden daha özgür olduğunu fısıldıyorsa bana? Ya bu hapishaneden çıkamıyorsa ruhum? Belki de çıkaramıyorumdur ruhumu. Sahi, okuyan kişi, sen biliyor musun bir yolunu? Biliyorsan söyle. Çünkü iyi değilim. Olabilir miyim ki iyi? Belki de kötüyümdür. İyiyim bugün. Yarın kötü. Düşünüyorum bazen Aslında her gün Her an Böyle olan, hisseden tek ben miyim diye. Ki aslında biliyorum, Başkalarının da olduğunu. Ama bulamıyorum. Bulsam alıp karşıma konuşacağım. Ama yok işte. Günler geçiyor. Uyuyorum zoraki. Uyanıyorum. Kendime gelmem üç saatimi aldı bugün. O üç saat, Koskoca üç saat Sadece düşündüm. Gözlerimi kapattım her zamanki gibi Gittim yıldızlara, galaksilere. Bulutları büktüğüm rüyalarıma döndüm. Bulut olduğum rüyalarıma. Kar tanesi olduğum rüyalarıma. Denize, toprağa karışan.. Denizkızı oldum sonra. Okyanusta aradım bir de onu. Şansımı denemek istedim sadece. Kim/ne olduğunu bilmediğin birini/bir şeyi aramak zormuş meğer. Yine de yüzdüm, devam ettim. Seslendim okyanusun diplerine, çatlakların aralarına kadar. "Yıldızlara dokunabilecek birileri var mı?" diye. Seslendim. Dinledim sonra. Yankımı duydum sadece. Okyanusun dibinde.. Kalktım yataktan. Sıradan bir günmüşcesine. Dışarı çıktım. Aynı yüzleri gördüm yine. Aynıydı hepsi. Sıradan İçi geçmiş insanlar. Aşk acısı çektiğini sanan Ölse bunu tweet atabilecek insanlar Makyajıyla hüznünü kapatmayı becerememiş Yükü saçlarının aklarına düşen Timsah gözyaşları olan insanlar gördüm. Işıltılı tabelalar, reklamlar Her şey aynı sahteliğindeydi yine. Niye ayrılmıştım sanki Okyanusumdan, gökyüzümden? Onu aramak daha kolaydı. 
Sahtelikten sahiciydi aradığım.

9 Aralık 2015 Çarşamba

Twitter Derlemeleri

Ya şu okulda niye her konu dönüp dolaşıp maddiyata dönebiliyor anlamıyorum Biraz da farklı şeylerden konuşmalı insanlar; dersler, burslar ve telefon markaları hariç Niye insanların neye sahip olup olmadıklarını sorguluyoruz? Muhabbet midir bu? Burada bişeyler yazılıyor bazen, konuya katıldığımızı bile söyleyemiyoruz gerçi, çekiniyoruz Gelip geçiyor önümüzden insanlar, sadece bakıyoruz, stalklıyoruz İtiraf edelim şimdi okulun yüzde sekseni yapıyor bunu Kendi içinizde çoğunuz sıradanlığı sorguluyorsunuz ama harekete geçmiyorsunuz Dünyanın berbatlığından bahsediyoruz ama küçük de olsa bir şeyleri değiştirmeyi denemiyoruz Gülümsemekten ya da "evet şu konuda sana katılıyorum" demekten bile korkuyoruz Favlıyoruz, likelıyoruz, stalklıyoruz, anket oyluyoruz ama birbirimizin yüzüne bile bakmıyoruz gerçekte Korkuyoruz belki de yanlış anlaşılmaktan, bu yüzden sınır koyuyoruz, daha da kasıyoruz kendimizi bu yüzden Biriyle bi konu hakkında aynı düşünmek, aynı konuyu konuşabilmek sizi yanlış anlaşılır bi duruma sokmaz Tabiki de belli bi sınır koyulur, demek istediğim o normal sınırı becerememeniz Belki de beceremememiz Bunları belki okuyup dalga geçtiniz, belki de yine aynı şekilde devam edeceksiniz bugün, yarın, ertesi gün Yine de söylemek istedim, sonuçta en azından bir kişiye bile ulaşmışımdır belki, bilmiyorum Bunları yazınca "sana cidden katılıyorum" diye mesaj atanlar oldu, demek istediğim buydu ^^ Yani çekinmeyin gidin yanına diyin ki "ya dün şöyle yazmışşın/demişsin ben de şöyle düşünüyorum"
Al iki çay git arkadaşının yanına de ki dün fotoğrafını gördüm naptın nettin nasıl gidiyor
Demem o ki, insanlar sizinle konuşunca "niye benle konuşuyon" kafasına girmeyin

5 Aralık 2015 Cumartesi

Bugün "aşk"ın ne kadar gereksiz olduğunu anladım tekrar.
Hani şu yere göğe sığdıramadığınız aşk
Zaten aşk neydi ki? Sevdiğine kalpli snapler atmak mıydı? Yoksa saçını boyattığını fark etmeyince trip atmak mıydı?
Neydi ki aşk? Facebook şifresini almak mıydı sevdiceğinin yoksa?
Ne zaman bu kadar basit oldu aşk? Ne zaman yüzünü bile görmediğimiz insanlara aşık olmaya başladık?
Varlığını bile sorgulamak lazım aslında.
Görüyorum her gün, bugün de gördüm. Duydum, dinledim.
Aslında aşk var belki de. Oralarda bir yerlerde. Ama üstüne o kadar "tweet" atılmış, o kadar "stalk" yapılmış ki tanımı "sonu olmayan bir takıntı" olmuş belki de.
"Biz ayrılmıycaz" deyip iki hafta sonra her şeyi bitirip iki hafta da depresyona giriyorsunuz. O muhteşem aşkınız bir ayda sönüyor. Ve hop! Kız başkasıyla snap atar, erkek halısahada..
Döngü oldu aşk belki de. Bu böyle gider.
Gidecek de galiba. Yine "ayh bana göz kırptı tuğçe yha" diye yanıma geleceksiniz, yine "ayh kesin hoşlanıyo senden" diyecek yanınızdakiler. Ben de öylece dinleyeceğim..
O kadar tekdüze, o kadar sıradan oldu ki duygularımız. Her şey çok basitleşti gözümüzde.
Ve maalesef bu nesil sigarayı mesajını mavi tik yapan çocuk için yakacak artık.
Peki ya aşk hala varsa?
Var mı yok mu bilmem, eğer varsa da, biliyoruz ki -en azından biliyorum ki- facebooktaki "görüldü" yazısından falan fazlası olmalı bu aşk denilen şey en kötü ihtimalle.
En azından o güldüğünde sen de gülmelisin belki de, sabahları sana günaydın mesajı atmamalı da günaydın demeli belki de.
Belki de "bi deneyelim olmazsa ayrılırız", "kanka çocuk zengin değil yaa" olmamalı bu aşk denilen şey.
Fark etmeden aynı şarkıyı dinliyor olmalısınız belki de aynı anda. Belki o müziğin ritmiyle atar kalbiniz, farkında olmadan.
Belki de yürüyüş yaparken karşılaşmalısın onunla.
Belki de onu düşündüğünde rüzgar eser, kendine gelirsin, canlanırsın. Canlanır yüreğin..
Belki de sen kar tanelerini izlerken onun seni izlediğini görmelisin, ya da beraber karları izlemelisiniz..
Ama asıl olayı, ana konuyu anlamıyoruz, ilgiyi aşk sanıyoruz bazen.
Tamam bazılarınız cidden farklı bir his yaşıyor belki okey.
Sözüm ilgi bekleyip alamadığında trip atıp "beni sevmiyo yaa" diyenlere.
Sözüm bu hisleri basitleşirenlere..



28 Kasım 2015 Cumartesi

Hey J,
Yine ben, yine doldum, taşmaya geldim.
Yine aynı meseleler, ısıtıp ısıtıp önüne koyuyorum biliyorum. Ama kafamı kurcalayan yegane şeyler bunlar, yapacak bir şey yok.
Herkes dinler seni biliyorsun. Anlamaya çalışırlar. Anlarlar aslında. Ama senin anladığın gibi değil.
Bazıları da gelir, seni senden iyi anlamıştır, ama inkar edersin, inanmazsın dediklerine. Hayır öyle değil dersin.
Anlayacak başka birini de bulursun bazen, ama o bunu bilmez. Sen ona bakarsın. O sana bakar. Budur işte sonu.
Düşünmek istemiyorum çoğunlukla, kaçıyorum. Daha doğrusu yeni fark ettim bunu, kaçışlarımı, korkunun kendisinden mi kaçıyorum yoksa hissettirdiğinden mi bunu da bilmiyorum. Tuhaf çünkü, tuhaf.
Bu yaşadığımın saçma ve gereksiz olduğunu düşündüm hep.
Bu hissettiğim her neyse bunun yüzünden ağlayarak uyumaktan, uyanmaktan korktum belki de.
Hep ağır geldi bu konu. Zaten yeterince yüküm vardı. Neden bencilce bi histen dolayı kalbimi doldurmalıydım ki?
O yüzden unutmak istedim ya hep.
Hep erteledim.
Bastırdım.
Kendimi sıktım 'hissetmeyeceksin' diye.
Ve bu yüzden olur olmaz yerlerde patladım. Okulda, atölyede, kafede, sokakta..
Herkesin bakışları aynıydı. 'Bu kızın nesi var?'
Niye ağladım ki yolun ortasında kendimi suçladığım için? Niye herkes gördü yıpranışlarımı? Niye yine bana bakıyor herkes?
Biliyordum. Saçma ve gereksizdi işte. Biliyordum!

20 Kasım 2015 Cuma

Patladım.
Belki de patlama değildi bu şey ama bilmiyorum. Yaşadığımın ilkiydi. Belki de değildi.
Düşünmüyorum işte. Görsem de eskisi gibi hissetmiyorum artık.
Umarım.
Hissetmemek istiyorum belki de..
Deniyorum.

Yine o boşluk var içimde.
Ama hayır.

O kapıyı açarsam girecek misin sanki?
Orada kalacak mısın peki?
Peki ya kapıyı açtığımda canavarlar çıkarsa ortaya?
Ya korkup yüzüne kapatırsam kapıyı?
Ne yaparım orada sıkışırsan? Ne yapacaksın?
Ya canavarlar saldırırsa sana?
İçimden çıkamayan canavarlarım.
Ya ölürsek ikimiz de?
Ya ölürsen? Ya ölürsem?
Ya da çoktan ölmüşümdür belki de.
Ya sonda değil de başlangıçtaysak peki?
Başlamak mı daha tehlikeli, başlamadan bitmesi mi?

Korkularım var evet. Korkuyorum. Ve bu korku buzdan duvarlar örüyor etrafıma. Çıkamıyorum.

6 Kasım 2015 Cuma

Yoruldum.
Yorulduğum şey yorulmamış gibi yapmak şu hayatta.
Gülmekten yoruluyorum bazen. Sevdiğim müziği dinlemek bile yormaya başladı.
Yazmak bile yoruyor artık. Hep yordu gerçi, hep de rahatlamak için yazdım.
Kendimi yazmak için zorluyorum bi' yerde.. İçimdekileri dökmeliyim. Aklımda kalırsa daha kötü oluyor biliyorum. O yüzden zorluyorum kendimi yazmaya. Beceremiyorum ama deniyorum. Cümlelerim birbirinden alakasız olsa da deniyorum, birleştiriyorum öylesine.
Gidemediğim anlardan birindeyim yine.
Belki de gitmişimdir de gidemediğime inandırmışımdır kendimi, bilmiyorum.
Uçurumun sonu değil de labirentin başlangıcıymış gibi yaşadıklarım. İlerlediğimi sandığım bir labirentin başlangıcı. Ama kendimi labirentte de görmüyorum aslında.
Kök salmış bir çınarın kök dallarından birinin üzerindeyim, yürüyorum. Ağaca doğru. Ama ağaç o kadar görkemli ki, dağa çıkıyormuş gibiyim. Toprak kokusunu ağırlıyor burnum rüzgarla. Rüzgar öyle güçlü esiyor ki kendimden geçiyorum, saçlarım bağımsızlığını ilan edecekmişcesine savruluyor ortalıkta. Nefesim kesiliyor her zamanki gibi.
Gelip giderken bilincim, sorular dönüyor tekrar kafamda. "Nerdesin?" diye bağırıyorum boşluğa beni kurtarması için, kimi aradığımı bilemeden. Koşuyorum ağacın kökleri üzerinde, birinden diğerine atlıyorum. Koşuyorum, etrafa bakıyorum, nerdeyim bilmiyorum. Ağaçla baş başayız sadece.
Umarım duyuyordur beni.
Belirsizlikten kaçamıyorum içimde, ve bu sinirimi bozuyor.




23 Ekim 2015 Cuma

Nefes alıyorum.
Nefes alıyorum.
Nefes alıyorum.

Kalbim sıkışıyor arada. Ama toparlıyorum. Tekrar nefes alıyorum.

"Uyan! Uyan!" diye haykırıyor o ses. Ellerimi tuttuğunu hissediyorum. O soğukluğu hissediyorum. Ellerinin ellerimi sıkıca kavrayışı ürpertiyor bedenimi. Soğuk. İlk defa beni ürpertiyor. Nefesim kesiliyor, ama bırakmıyorum elini, o da bırakmıyor zaten. Bırakmaz..

"Uyan.. Lütfen!" sesi daha fazla titriyor bu sefer. Ve hıçkırıklarını duyuyorum. Elimi yanağına götürüyor hızlıca. Gözyaşları düşüyor elime, yerdeki karlara.. Üstüne yığıldığım karlar bedenime işliyor sanki. Nefesimi kesen şey hangisi bilemiyorum o an.

 "Beni bırakma.." diyor ama farkında, bıraktığımın.
Keşke kalkabilsem diye düşünüyorum. Keşke kalkıp son kez sarılabilsem ona. Keşke tekrar kartopu oynayabilseydik birlikte, keşke biraz daha bakabilseydik kutup ışıklarına. Keşke ona biraz daha bakabilseydim, dudaklarına dokunabilseydim diye düşünüyorum. Ama gözlerimi açamıyorum bile.

Kutunun içine kilitlenmiş gibiyim. Hep böyleydim zaten. Özgür olması gerekenin hep bi kutuya konması beklenirdi bizlerden. Özgürse aykırıydı, ya da çok güzeldi kullanılamazdı. Ruhum da öyleydi o an. Kaçması gerekiyormuş gibiydi ruhum. Çıkmalıydı, çıkmalıydım o küçük kutudan. Fazlası olmalıydı. Derinlere inebilmeliydim, zirvelere çıkabilmeliydim. Onu son kez görebilmeliydim.

Ama gidecektim. Gitmeliydim.

19 Ekim 2015 Pazartesi

İçimdeki isyancı durmuyor.
Çıkıp yüzsüz yüzlere bağırmak istiyorum. Belki de isyanım onlaradır diye.
Belki bu kadar varlık içindeki yokluğumu(zu) sorguluyorumdur hala.
Belki de kafes dar geliyordur, kırmak istiyorumdur.
Belki de kırabilirim ama kendimi kıramayacağıma inandırmışımdır.
Belki, belki, belki..
Belkilerle yaşamıyor muyuz zaten, belkilerde kaybetmedik mi onca güzelliği?
Belki de belkilerden kurtulmalıydık zamanında..
Tüm hayatımızı "belki" labirentinde tıkılı bir şekilde geçirmiyor muyuz zaten?
Düşünüyoruz, bir gün oradan kurtulacağımız anları düşlüyoruz. Ne kadar harika günlerin bizi beklediğini düşünerek geçiyor saatlerimiz. Ama asla gelmiyor o günler, aksine, sanki gelmesini istemiyormuşuz gibi tavırlarımız..
Labirentten çıkmayı denemiyoruz.
Sadece hayal ediyoruz.
Belki geleceği "şimdi"den kaçmak için kullanmamalıyız artık. Ne dersin?

11 Ekim 2015 Pazar

J'ye mektup.

Selam J,
Yarın ilk gün.
Evet. Okulun ilk günü.
Heyecanlı mıyım? Değilim desem yalan olur.
Tuhaf hissediyorum. 3-4 senedir hayalini kurduğum büyük şeylerden biri gerçek olacak yarın. Yine de içimde hala bir tarafım kırgın, depresif belki de. Nedenini biliyorsun. Adın gibi biliyorsun işte.
Bütün bunların sebebi sendin J. Buraya kadar gelebilmemi sağlayanlardan biriydin. Artık ne kadar yanımda olmasan da, her ne kadar seninle yüzleşecek cesareti kendimde bulamasam da.. Beni motive eden tek şey hayallerim değildi. İkimiz de biliyoruz acının beni motive ettiğini. En azından başlarda öyleydi.
Bazen yine eskisi gibi oluyor her şey. Karanlık, boşluk ve soğuk. Ama bazen acı ihtiyaçtır değil mi J? Neyse, seni bulmuşken bu konuyu uzatmak istemiyorum. Hani sana demiştim ya, "Sadece sınavın bitmesini ve sana sarılmayı istiyorum." diye. Yarın kapıdan geçtiğimde sana sarılmış gibi hissedeceğim. Sanki sen oradaymışsın gibi.. Oranın bir öğrencisiymişsin gibi. Ve sonra sen uzaklaşacaksın, yine. Bu sefer beni yine bir serüven bekleyecek, sana doğru. ve ben yine gideceğim, yürüyeceğim. Alıştım zaten. Yorulsam da, sürünsem de bazı şeylere ulaşmayı, bazı şeyleri yapmayı cidden istiyorum ve peşini bırakmaya niyetim yok. Yok işte. Çünkü bu saçma sapan dünyayı düzeltemem umudum kalmadı, ama en azından deneyebilirim. En kötü ihtimalle bu saçmalık dünyasında dünyamı doldururum. Tek başıma.
Yarın için bana şans dile olur mu? Gelince görüşürüz.

10 Ekim 2015 Cumartesi

Kış gelmeliydi. Soğuktan donmalıydım. Kendime gelmeliydim. Nerdesin? Geç kaldın.

26 Eylül 2015 Cumartesi

Geride bıraktığım, bırakmaya çalıştığım geçmişten parçalar seriliyor önüme. Mıknatıs gibi. Hızla uzaklaşırsam bağlantım kopuyor. Ama bir adım yaklaştığım an, işte o an kaybediyorum kendimi. Yok oluyor geldiğim nokta. Kar fırtınaları başlıyor içimde. Savruluyor kar taneleri oradan oraya. İçten içe o acıyı ilk günkü gibi yaşıyorum. O kutunun sivri köşesini hissesiyorum bileklerimde. Sessiz çığlıklarım yankılanıyor dünyamda. Buzdan dört duvarın içine hapsettiğim şey çıkmaya çalışıyor oradan. Tırmalıyor buzu. Kırmaya, parçalamaya çalışıyor. Ama buna izin vermek yok.

22 Eylül 2015 Salı

Uyandım.
Günaydın.
Uzun zamandır yazmıyorum..
Yine beynimdeki duygu yönüm kapattı kendini halkına.
Ben de mantığımla devam ediyormuş gibi görünmeye çalışıyorum.
Bazı cevapları buldukça yeni sorular açılıyor etrafımda.
Hepsini açmaya uğraşıyorum. Aynı anda, aynı güçle.
Ve bu yüzden yoruluyorum belki de.
Ama artık rahatlayacağımı da biliyorum.
Farkındayım.

Şu an Lightspeed çalıyor kulağımda. Bir saat oldu açalı.
Bu da demektir ki içimde yine kar fırtınaları dönüyor. Yine savaşacağım.
Yeni bir şeyler olduğundan değil, bir şeylerin farkına vardığım için büyük ihtimalle.
Bazı şeyleri fark ettiğim için geç olsa da.
Ya da, belki de yeni bir şeyler olduğu içindir.

Düşündüm de, bu kar fırtınalarım heyecandan olabilir mi?
Çünkü bu aralar kendimi dizginleyemiyor gibiyim.
Eski halime dönüyorum. Herkese sarılma isteğiyle doluyorum artık arada sırada.
İnsanlara açıkça söyleyebiliyorum hissettiklerimi, eskiye nispeten.

Geliyor. Kış geliyor ve ben iyileşiyorum.


21 Eylül 2015 Pazartesi

Kar yağsaydı ya keşke.
Belki de tekrar çıkardım o sokağa.
Belki değil, kesinlikle çıkardım.
Oradan oraya koşardım. Beyazın içine atardım kendimi.
Dururdum ya öyle, kıpırdamazdım.
Kapardım havadan bir kar tanesini, eriyeceğini bilmeme rağmen hevesle açardım ellerimi yine.
Sonra da parmaklarım arasından akardı o kar, belki toprağa, belki de gökyüzüne?
Bilemezsin.
Bilemezsin ki kar tanesinin başına gelenleri.

25 Ağustos 2015 Salı

"Gitmelisin. Gideceksin."
Nereye gidiyorum?
"Tabi istersen kal. Olduğun yerde."
Neredeyim ki? Yolun neresindeyim? Yol ne kadar sürecek?
Acele mi ediyorum yoksa geride mi kaldım? Nedir bu telaşım?
Doğdurmam gereken bir güneş yok, doyurmam gereken birileri yok beni bekleyen. Nedir bu dünyayı kurtarma çabası, auralara dokunamamanın verdiği hüzün?

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Kafamda güzel olduğunu bildiğim ama tam anlamıyla bir türlü çözemediğim bulanık.. şeyler. Belki de biraz daha beklemeliyim, biraz daha zorlamalıyım. 
Sanki.. Sanki çok yakınmışım gibi. Az kalmış gibi. Dokunsam tutabilecekmişim gibi. Neyle ilgili olduğunu biliyorum. Ama "ne" olduğunu bilmiyorum.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Güzel, tuhaf ama güzel anlar yaşıyorum.
Tam umudumu kestiğim anda oldu yine. Tam 'ne olacaksa olsun" diyerek kenara çekildiğim ve olanları izlediğim zamanlardı animasyonu kazandığımı öğrendiğimde. Ağladım. Çok ağladım. O kadar ağladım ki önümü göremez oldum. Hıçkırmaktan şükür namazını zor kıldım.
"Bu kez ağlayabilirsin Tuğçe." dedim kendi kendime. "Bu kez ağlayabilirsin çünkü yaptın. Allah'ın izniyle oldu işte. Bak, tüm olanlara değmiş." dedim.
Mutluyum. Herkes benim için seviniyor. Yeni insanlarla tanışıp konuşuyorum. Konu Ipek Universitesine girmiş olmak değil. Okulu beraber övüp beraber sövüyoruz mesela bu güzel bir şey. Ama bir adım daha yaklaştım işte. Bir adım daha atacağım sonra, ve yaklaşacağım, ona verdiğim sözü yerine getireceğim. İpek buna aracı olsun ya da olmasın umurumda değil. O şeyi yapmak için çabalayacağım.

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Her zaman olduğu gibi, bu aralar yine ağır bilançomuz; 28 ölü, 100 yaralı.
Merak ediyordum önceden. Ne zaman bitecek bu hüzün, bu gözyaşları diye. Farkettim ki bitmeyecek. Aptal bir hükümet ve devlet düzeni yüzünden kendi kendini yiyip bitiren bir ülke olup çıktık işte.
Alıştım artık. Eskisi kadar üzülmüyorum ya ölümlere! Film izlemek gibi oldu haberler. Bi ara televizyonu açmaya, gazeteyi okumaya korkardım. Artık korktuğumdan değil, alıştığımdan okumuyorum. Hangi haberler çıkabiliyor tahmin edilebilir bizim ülkemizde çünkü. Kim karısını öldürmüş, kim kuyuda boğulmuş, yine nerde şehit verdik, yine nerde patlama oldu ve suçlular hemen aklanabildi, yine kime hangi iftiralar atıldı? İkı gün kal Türkiye'de, tahmin edersin, bulursun.

10 Temmuz 2015 Cuma

03:16.
Ezanı bekliyorum. Kafamda yine binbir düşünce. Sınav ve sonuçlardan sonra bi boşluktaydım aslında. Mutluydum ama o nereye ait olduğunu bilmeme hissi geriyor insanı. Stres oluyorsun. Düşünecek bir şey bulamıyorum mesela çoğu zaman. Farklı şeyler yani. Konu hep aynı yerlere geliyor, aynı cümlelere.. Rüyadaymışım gibi sayıklıyor beynim duyduğum o cümleleri içimde. Rüyamda yürüdüğüm yol kaldırım olmuyor bazen. Bir tünel gibi ve sen o dumanların esip durduğu tünelde yürüyorsun.

"İnsanları sevmiyorsun!" diye bağırıyor genç bir kız. Ben geri çekildikçe üstüme yürüyor. Bir yere kadar.. bir çeşit camın arkasında olduğunu anlıyorum o an. Camı yumrukluyor. "Şükürsüzsün!"
Yanından geçiyorum..Tünelin içinde ilerledikçe soğuk hava ürpertiyor.
İlerde okul sırası görüyorum. Lise sıraları. Oturuyorum birine. Ve o an bir el beliriyor omzumda. "Yapacaksın sen, inanıyorum." diyor eskilerden arkadaşım.
İlerlemeye devam ettikçe üç siulet beliriyor önümde. Yaklaşamadıklarını görüyorum camdan dolayı. Yine de soruyorlar bana. "Neden gittin peki?" Sesi ağlamaklı geliyor birinin, derinden. "Bu kadar erken mi pes edeceksin?" diye devam ediyor diğeri. Ve o an o üç kişinin arkasında yüzlerce insan beliriyor. Yüzlerce tanıdık yüz.. Hepsi sanki cevap bekliyormuşçasına yüzüme bakıyor.
O an bir ses duyuyorum yine. Ağlayan, haykıran bir aslan gibi. İlerliyorum.
O an siyah bir bulut çevreliyor ortalığı. Ve içinden bir çınar ağacı yeşerip büyümeye çalışıyor. "Geldik mi?" diye sorarken Konya'da arayıp da bulamadığım o ağacı buluyorum.
"Sen yapmayacaksın da kim yapacak?" diyor bir başkası.
"Hukuk yaz!" diyor aile dostu.
"Soğuk nevale!" diyor arkadaşım. Soğuk nevale. Nevale. Soğuk.
"Anca reklamcı olursun" diyor tanıdığım birileri.
"Bak o kız çalışmadan sözelde dereceye girmiş kanka" diyor diğeri. Düşünmeden.
"Düzgün çizemiyorsun!" diye gülüyor bir başkası ve usulca o tünelde yürümeye devam ediyorum.

Birden yolun sonu görünüyor. Olduğum yerde duraklıyorum. Ve durakladığım an önümde kara bir delik beliriyor. Kara, karanlıktan da kara, siyahtan da kara. Benliğimden de kara. İçine çekiyor tüm o hakaretleri, haykırışları, elinden tuttuklarımı, tutmadıklarımı.. İçine çektikçe genişleyip, yanından geçtiğim her anıyı, insanı içine alıp yutuyor ve ben öylece izliyorum. Üstümde etkisi olmayan kara delik, herkesi yuttuktan sonra beni de içine çekiyor.

Sadece karanlık hissediyorum.
Karanlık.
Karanlık ve soğuk.

Yerde yatıyorum. Kalkamıyorum yerimden. Halim yok biliyorum. Nefes almaya bile halim kalmamış farkındayım. Gözüm kapalı olabilir mi diyorum ama sonuna kadar açık. Eminim.

O an bir şey değiyor dudağıma. Gözümün üstüne. Kirpiklerime. Damla gibi ama daha hafif, daha kuru, daha yumuşak. O an kar taneleri olduğunu anlıyorum. Umutlanıyorum o an. Kurtulabilir miyim diye düşünüyorum ilk kez. Çünkü umuttu benim için kar. Özgür olmaktı.
Ellerimle göremediğim bir şeyi tutmaya çalışıyorum, uzanmaya çalışıyorum. Kar yağıyor ama göremiyorum! Ya da karanlık karı yutmuş, görmemi engelliyordu.
Yine de o an anladığım tek şey vardı. Kurtulmama engel olan bir şeyler vardı ve ne olduğunu artık bulmalıyım.


9 Haziran 2015 Salı

Bu sefer zorla oturttum kendimi bu bilgisayarın başına..
"Yaz." dedim içimden. İyi gelecek diye düşünüyor mantıklı yanım.
Çünkü iyi değilim, hayatımın en güzel ama bir yandan da o kadar iğrenç, depresif yılını yaşıyorum.
Bitmesine 9 gün kala, ilk sınavıma 3 gün kala, stresim hat safhada ve iyi değilim. Baş ağrılarım, baş dönmelerim, umutsuzluklarım. Sadece arkadaşlarım ve ailem için iyi olmaya çalışıyorum. Çünkü olmayacak, farkındayım. Sonuna kadar gideceğim evet ama o ortalığı yıkan Tuğçe kalmadı artık. Yoruldum. İçimde tükendim aslında. Okul dahil bir sürü şey, aklımı kurcalayan ama lise bitince cevaplanmasını umduğum sorular, maziye dönüp iç hesaplaşması yapmalı mıyım kafaları, içimdeki bitmeyen kış mevsimi. Alışıp mutlu olmaya çalıştığım bir kış mevsimi var içimdeki dünyada. YGS devrinden sonra ağlamayacağıma söz verdim kendime. "Bir saçmalık yapıp bırakmayacaksın!" dedim ama öyle bir aptalım ki sözümü tutamadım. Gözyaşlarım süzülüyor arada, ama toparlıyorum hemen. Gerekirse yastıkları parçalarım ama ağlamak yok. YOK İŞTE. Öyle bir haldeyim ki kendimden utanıyorum artık. Çünkü biliyorum aslında. Biraz daha iyi olsam yapacağım, beni bekleyen her şeye gideceğim. Hepsi hazır, herkes hazır, her şey hazır. Ama yapıyorum ve OLMUYOR. Gerçekten elimden geleni yapıyorum ama olmuyor. Mal mal yanlışlar, dikkat hataları , yanlış okumalar.. Nedenini bilmediğim, çözüm bulamadığım ama yine de robot gibi bir şeyler yaptığım haftalardayım. Deneme çöz, yanlışlarına bak, hatanı not çıkar, nane limon, bilmediklerini not çıkar, kahve, yeniden çalış, yeniden çöz, kahve, çıkardığın eski notları oku...Kendi kendime sefil hayatı kurdum resmen. Kafamda yine dönüyor çarklar, sorular, emin olamadığım şeyler,cevaplar.. Yoruluyorum. Yoruluyorum ama bir şekilde atlatacağım. Sonucu istediğim gibi olmazsa üzülmeyeceğim. En azından bu konuda da her şeyi deneyeceğim. Sonuna kadar.
Üzgün değilim -bence-, aşık değilim, ne bu içimdeki sevdiğine kavuşamamış mecnun hüznü?
Neden kendimi odaya kapatıp saatlerce ağlayasım geliyor?
Neden her şey üst üste geliyormuş gibi hissediyorum?
Neden bir sene öncesini tekrar yaşıyorum içimde?

Ağzımı açtığımda dökülmekten korkan çaresizlikler var içimde.
İçimde öyle bir korku var ki, bazen aslan kesilen, bazen de sadece gölgesi olan.
Belki de bu yüzdendir doludizgin kalp atışlarım. Bilmiyorum. O kadar tuhafım ki, bu belirsizliğime rağmen içimde hep bitmek bilmeyen bir heyecan, umut, enerji, sevgi var. Diyorlar ki "Gördüğün tüm insanlara sarıl." Ama kendimi tutuyorum, saklayacağım içimdeki coşkuyu "o" insanlardan. Karşımdakinden değil, kendimden emin olana kadar sürdüreceğim bunu. Çünkü hazır olmadığımda neler olduğunu biliyorum, hazır olmadığımda kalp kırdığımı biliyorum. Neler yaşayacağımı biliyorum. Yine zarar vermekten korkuyorum, ya da zarar almaktan. 
O kadar güzel insanlar var ki tanıdığım aslında, Keşke eskisi gibi olabilseydim diyorum bazen. Keşke içimdeki doğal coşku "İnsanları sevmiyorsun!" cümlesine benden fazla alınıp gitmeseydi o an. Keşke onu geri döndürebildiğimden emin olabilseydim. Keşke birileri "Evet, yaptın!" diyebilse bana.






  

4 Haziran 2015 Perşembe

But let me know, what did you change
Do you feel the same?
Did it ease your pain?

I've lost myself along with everyone else
And now the safest place is here in my head
But I've been left on my own to survive
But I'm wishing I was dead

3 Haziran 2015 Çarşamba

Yine düştüm bugün.
Son düşüşümdü bu. Bir daha kalkmayacağım.
Yaralandım yine, acıdı, acıttı. Hem de çok. Ama boşuna uğraşmayın, kan görünmüyor dışarıdan, baktım. İçten bir yara bu. İç kanama gibi.. Tamam Tuğçe. Bitti. Finished. Game over. Daha kalkamazsın ayağa. Hem kalksan ne olacak ki şu saatten sonra. Bu netlerle.. Bu yanlışlarla.. Gören gördü, rezil oldun artık unutmazlar seni, rezillliğini. Pes edişini.
Ama bitti. Bitti işte. Pes ettim. Hoşçakalın hayallerim. Hoşçakalın umutlarım.

13 Nisan 2015 Pazartesi

Sevgili J,
Uzun zaman oldu değil mi?
İhmal ettiğim için üzgünüm.
Hayali olsan da, her yazışımda karşımda kimi görmek istiyorsam ona dönüştürsem de seni, ödevimin bir parçası olarak tanışsak da seninle, iyi bir insansın. Pek çok gerçekten daha dürüstsün.

Beynimde dönen cümleler yine.. Bir fırtınada oradan oraya savruluyor hepsi. Sebepsizce. O kadar fazla şey var ki, bilmediğim -bilmediğimi sandığım-, ama kafamda dönen. Aklımı karıştıran. Başımı ağrıtan. Kalbimi ağrıtan.
Sessizliğe ihtiyacım vardı belki de. Zamanında dikkat etmeliydim belki de bazı şeylere. 
Belki de tam tersi, sese ihtiyacım vardı. Bir şeyleri hatırlatan, hatırlatması gereken. Kıvılcım olabilecek bir ses, "Durma!" diyecek bir ses, gürültü, ritim..

Bilmiyorum.
Bilmiyorum işte. Ne zaman bildim ki zaten?

Sadece şu bir ışığa dokunduğunda onunla kaybolan film karakterlerine hala imreniyorum, o kadar.
Bir de kar tanelerine.

Bu araf sorunsalı içimde büyüyor arada. Sona yaklaştığımı biliyorum, ama yine de sabırsızlanıyorum galiba. Başka bir açıklama bulamadım. 

Gürültü yapmak istiyorum. Evet yapmak istediğim bu. Gürültü. Birilerini uyarmak, uyandırmak, gözlerini açmak istiyorum.
Yardım etmek istiyorum. Birilerine ilham vermek, mutlu etmek istiyorum. 
Sıkışıp kalmak istemiyorum. 
Elimden geleni yapmak istiyorum.
Müziğim, kalp atışlarım, sesim olsun istiyorum. Müzikleri, kalp atışları, sesleri, olsun istiyorum.



Hayatta kimsenin göremediğini görmek istiyorum belki de. Belki de otobüste her zaman yola değil de gökyüzüne bakınca mutlu oluyorum. 
Kuşları uçarken görmek ama uçamamak tutsak gibi mi hissettiriyor diye düşünüyorum, cevabını bulamıyorum tabi. 
Rüzgar estiğinde yolun ortasında öylece durup hissetmeye çalışıyorum rüzgarı. Rüzgarla yarışmak istiyorum. Rüzgar nefesimi kestiğinde canlı hissediyorum çünkü.
Kar yağdığında yağan kar olmak istiyorum, ya da o muhteşem beyazlıkta kendimi kaybediyorum. Yağan karın sessizliğinde umut notaları duyuyorum..

Şu dönemlerde küçük bir şey istiyorum hayattan. Hedefe ulaştıracak yoldan saptırmama gayreti. Başka bir şey değil.
Hedefimi sorsalar söyleyemem çünkü sonucu olan bir hedef yok önümde. Sadece bazı şeyleri bu istikamette edineceğim, farkındayım, hissediyorum. Yapabileceğimi de biliyorum. 
Bilmiyorum. Nereye gidiyorum, ne kadar yol alıyorum bilmiyorum.
Yolun sonunu göremiyorum ama hissediyorum. Sadece hissediyorum, hissediyorum. Gideceğim, gideceğim, çabalayacağım, yıpranacağım, deneyeceğim, düşeceğim, kalkacağım, yürüyeceğim, gideceğim, ulaşacağım. Sonra sadece elimi uzatıp dokunmam gerekecek. Sadece ayak uçlarımın üzerinde durup elimden geleni yapacağım. 




https://www.youtube.com/watch?v=eLBozbquURs


I think I'm need, of a quiet walk home. 
And as we step forward we would rather be alone. 

So, make some noise while you got time, 
Take this poison for your mind. 
Who knows, you could be gone by this time tomorrow. 
And, I don't know where we're going, 
But I take pride in not knowing. 
And you say I will be the one to let this go. 



4 Nisan 2015 Cumartesi

Gidiyorum..
Bu sefer ciddi bir mesele olarak ele alacağım bunu. Çünkü her şey yarın belli olacak.
Ya gideceğim, ya da kalacağım..
Herkesin belli hedefleri vardır ve bu doğrultuda bir şeyler yapar, peki önünde iki mükemmel seçenek varsa ve ikisi de seni oraya ulaştıracaksa hangisini seçer insan?
O kadar zor ki.. Bir yanda şimdiden oraya alışmışlık, yapacaklarını belirlemişlik; bir yandan da 'acaba diğer yerde yapabilecek miyim, ya absürd bir şey yapıp su-i zana sebep olursam?' korkusu.. Çünkü gidersem, gittiğim yerde yaptığım tek bir hareket sadece beni etkilemeyecek büyük ihtimalle.. Biliyorum.
Ama sanki bir hadise nail olmak gibi hissettirdiğinin de farkındayım.
Zor. Gerçekten zor. 

21 Mart 2015 Cumartesi

Yine farklı bir his keşfettim içimde. Öyle bir şey ki, yapmak istediğimden de istemediğimden de emin değilim. Tam olarak ne bu bahsettiğim şey, inanın ben de bilmiyorum. Özlem duygusu gibi burukluk veriyor içime, özlemden biraz fazla da heyecan var sanki oralarda bir yerlerde. Harekete geçmek için sabırsızlanan.. Patlamak üzere olan bir havaifişek de olabilir. 
Yaşama sevinci veriyor içime bir de. Birilerine sarılma ihtiyacı hissettiriyor. Ama biliyorum ki bu duygu aşk değil. Bu duygu bir cisim olsaydı eğer, dokunduğumda içine çekerdi beni oracıkta. Bir çeşit sihirli küre gibi. Kara deliğin içindeymişcesine oradan oraya savrulurdum biliyorum. Ama bu güzel bir şeymiş gibi davranır, kurtulana kadar tadını çıkarırdım muhtemelen. 
Yıldızlara dokunmaya çalışırdım bir de. Onların beni kurtaracağını bilirdim. Yıldızlara dokunmak bir mucize değil mi zaten? En uzaktaki şeye dokunmanın ta kendisi.. Kalbe dokunmak da öyle. Benliğinin derinlikleri.. Sahi, ne var oralarda, bilmek isterdim. Bilmiyorum, belki de kalbin yıldızlardır, ya da hem yıldızlara hem de kalp denilen şeye ulaşabilirsem evrene sarılabilirim sonunda..

19 Mart 2015 Perşembe

Sonucumu öğrendim bugün. 
Tamam, pek beklediğim gibi gelmedi.. Hatta öğrendiğim saat biraz depresyona girmiş de olabilirim.
İğrenç değil, beklediğimden biraz düşük geldi sadece.. Böyle bekliyordum aslında biraz da.. Sınav genel olarak zordu ama yine de insan üzülüyor sıralamayı görünce.. "En kötüsü böyle olsun" demiştim, öyle oldu :)
Ama hala şansım var, biliyorum. Kurtarabilirim. Vazgeçmeyeceğim. En azından "Keşke biraz daha çalışsaydım" gibi bir pişmanlığım yok çok şükür. Elimden geleni, yapmam gerekeni yaptım. Geriye sadece LYS kaldı artık, YGSye göre daha çok güvendiğim sınav. 
Sonuna kadar gideceğim, yine sınırları zorlayacağım. "Olacak!" diyeceğim içimden. Çünkü bunu bir amaç uğruna yapıyorum. Biliyorum. 
Hayırlısı deyip akışına bırakacağım her zamanki gibi.

15 Mart 2015 Pazar


(SINAV SONRASI BEN TEMSİLİ)


Ne demeliyim bilmiyorum, sınavdan önce, sınavda ya da sonrasında hiç heyecanlanmadım hatta sınav başladığında tıp tıp gülerek gözetmenlerin bakışlarına maruz kaldım. Zaten sabah uyandığımda gözlüğü elime aldığım an kırılmıştı ve bantlayıp sınava girmek zorunda kaldım :) Sınavda gözlük tekrar parçalandı o ayrı bir konu. Neyse.

Normal üstü bir sınavımdaki kadar soru yaptım ama matematikte keşke birkaç soruya daha bakabilme şansım olsaydı. Türkçede 5 sosyalde 4 boşum vardi onları ikişere düşürebildim sadece.. İşaretlediğim soruları da hangi kafayla çözdüm bilmiyorum çünkü soruları hatırlamıyorum. 

Arkadaşlarımdan evlenmek isteyenler, koca arayışına girişenler, gelinlik-damatlık bakanlar, seneye tekrar deneyecekler var. Ama moral bozmak için erken olduğunu düşünüyorum. Ha baktım ki LYS de düşük geldi, o zaman ağlayıp zırlama hakkını vereceğim kendime.. Ancak o ana kadar pes etmek yok!

Yine de herkes stresliyken rahat olmak başta güzeldi ama tek rahat benmişim gibi hissettiğimden ötürü korkmaya başlıyorum. Yine de mutluyum.. Yine de hayırlısı olsun.. 

14 Mart 2015 Cumartesi


Bir an olmasın ki hızla geçmeyen..
Liseye geçmeden öleceğini düşünen ben, şu an ygsye kalan son saatlerin içerisindeyim. Hayal kurup, her türlü hadiseyi yaşadığım şu senelerde, buraya kadar geleceğimi tahmin bile etmezdim. Gerçi bu daha başlangıç, buz dağının görünen kısmı, sadece hedeflere çıkan merdiven gibi.. Sadece hayırlısıyla iyi bir şekilde atlatıp, "oraya" ulaşmak, bir şeyler kanıtlamak, göstermek istiyorum.Yapacağım(ız) çok şey var daha..
Allah emeklerinizi boşa çıkarmasın! Hepinize sınavda başarılar!

27 Şubat 2015 Cuma

Bu yazı yaptığın şeyi bırakacağın an aklına gelsin. İster sınav için düşün, ister günahların için, istersen 'hedefin' için. Sakın pes etme. Notların düşük olsa bile, yığınla yapman gereken şey olsa bile, kendini hiç affetmeyeceğini düşünsen bile, stresinin içinde boğulma. Yüz ve çık o denizden. Gökyüzüne kavuş, derin bir nefes al ve yoluna devam et. Elinden gelenin en iyisini yap. Ne kadar geç kaldığın önemli değil. Geçmişe üzülüp gelecekten korkma. Anı yaşa ve o anın hakkını ver sadece. Unutma ki seni bekleyen müjde dolu bir gelecek var ve bunu bilen bir tek zât var şu an. Kendini ona bırak. Seni tutup kaldıracak olan o'dur sadece. O'na güven, kendine de güven.

15 Şubat 2015 Pazar

Zaman akıp gidiyor ve hala aynı yere takılıp kaldığımı hissediyorum.
Tam "Buldum!" dediğim anda yıkılıyorum ve yanıldığımı söylüyor yaşananlar.
Ve farkediyorum ki bulamamışım.
Yaklaşamamışım bile.
Kalbime dokunduğumda üşüyorum, diğerleri ısınsa da,
Derinlerdeki soğuk kıvılcım üşütüyor beni, diğerleri etkilenmese de.
Körükleniyor o soğuk kıvılcım, yandıkça üşüyorum.

Sebebi ben miyim yoksa "diğerleri" mi?
Sorunu kimde, nerede aramalıyım? Ne için kimi suçlamalıyım?
Neden güvenemiyorum kendime, insanlara?
Neden herkese güveniyormuş gibi davranıyorum istemeden?

Neden istemsizce bulutlara dokunmak istiyorum?

8 Şubat 2015 Pazar

Gözlerimi kapatıyorum bir anlığına. Ve o hiçlikteki mutluluğu hayal ediyorum. Özgür olduğumu. Kanatlarımı değil, bir kar tanesi olduğumu hayal ediyorum. Kar tanesi kadar hafif, tüm gürültüden uzak, kendi halimde..
You were just a hope to me. A hopeless hope.

5 Şubat 2015 Perşembe


Bitkinlik, yorgunluk, belki de biraz yalnızlık var üzerimde şu sıralar.
Bıktım artık diye ağlayabileceğim birilerini arıyorum çoğunlukla
Öyle şeyler oluyor ki bazen, işaret işareti kovalıyor, mucize mucizeyi. İnanıyorsun. Ama sonra ..bom!
Bazen yapabilecekmişsin gibi, bazen yapamayacakmışsın gibi
Üzülmek bu kadar kolayken mutlu olmak neden zor ki?

Bildiğiniz gibi değil, bildiğim gibi de değil, sadece yaşadığımız gibi belki de her şey
Hiçlik gibi bazen. Hep bir eziklik gibi
Kayıp çocuklardık biz, yolunu bulmaya çalışan
Ve bütün gücümüzle zaman tarafından çizilmiş şeylere dua ettik
Ve sonra buna alıştık

Her şeyi berbat edebilirsin, ama berbat biri değilsin.
Hata yapabilirsin. Ama bir hata değilsin.
Başaramadığın şeyler olabilir, Ama bu fiyasko olduğun anlamına gelmez.
Sen kusurların değilsin. Bunu bilerek yaşa..

18 Ocak 2015 Pazar

Yapılacak çok şey var. Gerçekleştirilecek hayaller, peşine düşülecek bir sürü umut var daha. Pes etmek olmaz.
Adımlar kala pes etmeye başladım. Tam asılmam gereken yerde, olduğum yerden aşağıya bakıyorum sadece. Sıkıca tutunuyorum olduğum yere. Bir yanım da "Yukarı çık." diyor. Çıkmalıyım. Bu değil mi yapmam gereken, yapmak istediğim? Yukarı. Daha yukarı. Bulunduğum boşlukta, arafta sıkışıp kalmaktan korkuyorum, ama yine de hareket edemiyor gibiyim. Neden?

10 Ocak 2015 Cumartesi

Belki de bir sınırı vardır. Herkesin, her şeyin bir yüzünü görmek zorundayız. Peki çok mu zor görünmeyeni görmek istemek? Sınırları aşmak çok mu imkansız?

3 Ocak 2015 Cumartesi

Depresyon kırgınlıklarını, savunmasızlığını örten bir örtü gibidir aslında. Başı ya da sonu olmayan bir örtü, ne zaman varolduğunu, eline aldığını bilmediğin. Belki de hep seninle olan bir parça.
Ve genellikle yarım kalmışlıklarımızı tamamlamaya çalışıyoruz bu örtünün altında. Kimseye belli etmeden, gizlenerek, saklanarak, saklandığımızı umarak..

2 Ocak 2015 Cuma

İnsan bi anısı aklına gelince mal mal sırıtır. Benim bi anım aklıma geldiğinde kendimi yerlere atıyorum kafamı yastığa gömüyorum çünkü her anımda rezil olmuşluğum var