27 Temmuz 2015 Pazartesi

Güzel, tuhaf ama güzel anlar yaşıyorum.
Tam umudumu kestiğim anda oldu yine. Tam 'ne olacaksa olsun" diyerek kenara çekildiğim ve olanları izlediğim zamanlardı animasyonu kazandığımı öğrendiğimde. Ağladım. Çok ağladım. O kadar ağladım ki önümü göremez oldum. Hıçkırmaktan şükür namazını zor kıldım.
"Bu kez ağlayabilirsin Tuğçe." dedim kendi kendime. "Bu kez ağlayabilirsin çünkü yaptın. Allah'ın izniyle oldu işte. Bak, tüm olanlara değmiş." dedim.
Mutluyum. Herkes benim için seviniyor. Yeni insanlarla tanışıp konuşuyorum. Konu Ipek Universitesine girmiş olmak değil. Okulu beraber övüp beraber sövüyoruz mesela bu güzel bir şey. Ama bir adım daha yaklaştım işte. Bir adım daha atacağım sonra, ve yaklaşacağım, ona verdiğim sözü yerine getireceğim. İpek buna aracı olsun ya da olmasın umurumda değil. O şeyi yapmak için çabalayacağım.

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Her zaman olduğu gibi, bu aralar yine ağır bilançomuz; 28 ölü, 100 yaralı.
Merak ediyordum önceden. Ne zaman bitecek bu hüzün, bu gözyaşları diye. Farkettim ki bitmeyecek. Aptal bir hükümet ve devlet düzeni yüzünden kendi kendini yiyip bitiren bir ülke olup çıktık işte.
Alıştım artık. Eskisi kadar üzülmüyorum ya ölümlere! Film izlemek gibi oldu haberler. Bi ara televizyonu açmaya, gazeteyi okumaya korkardım. Artık korktuğumdan değil, alıştığımdan okumuyorum. Hangi haberler çıkabiliyor tahmin edilebilir bizim ülkemizde çünkü. Kim karısını öldürmüş, kim kuyuda boğulmuş, yine nerde şehit verdik, yine nerde patlama oldu ve suçlular hemen aklanabildi, yine kime hangi iftiralar atıldı? İkı gün kal Türkiye'de, tahmin edersin, bulursun.

10 Temmuz 2015 Cuma

03:16.
Ezanı bekliyorum. Kafamda yine binbir düşünce. Sınav ve sonuçlardan sonra bi boşluktaydım aslında. Mutluydum ama o nereye ait olduğunu bilmeme hissi geriyor insanı. Stres oluyorsun. Düşünecek bir şey bulamıyorum mesela çoğu zaman. Farklı şeyler yani. Konu hep aynı yerlere geliyor, aynı cümlelere.. Rüyadaymışım gibi sayıklıyor beynim duyduğum o cümleleri içimde. Rüyamda yürüdüğüm yol kaldırım olmuyor bazen. Bir tünel gibi ve sen o dumanların esip durduğu tünelde yürüyorsun.

"İnsanları sevmiyorsun!" diye bağırıyor genç bir kız. Ben geri çekildikçe üstüme yürüyor. Bir yere kadar.. bir çeşit camın arkasında olduğunu anlıyorum o an. Camı yumrukluyor. "Şükürsüzsün!"
Yanından geçiyorum..Tünelin içinde ilerledikçe soğuk hava ürpertiyor.
İlerde okul sırası görüyorum. Lise sıraları. Oturuyorum birine. Ve o an bir el beliriyor omzumda. "Yapacaksın sen, inanıyorum." diyor eskilerden arkadaşım.
İlerlemeye devam ettikçe üç siulet beliriyor önümde. Yaklaşamadıklarını görüyorum camdan dolayı. Yine de soruyorlar bana. "Neden gittin peki?" Sesi ağlamaklı geliyor birinin, derinden. "Bu kadar erken mi pes edeceksin?" diye devam ediyor diğeri. Ve o an o üç kişinin arkasında yüzlerce insan beliriyor. Yüzlerce tanıdık yüz.. Hepsi sanki cevap bekliyormuşçasına yüzüme bakıyor.
O an bir ses duyuyorum yine. Ağlayan, haykıran bir aslan gibi. İlerliyorum.
O an siyah bir bulut çevreliyor ortalığı. Ve içinden bir çınar ağacı yeşerip büyümeye çalışıyor. "Geldik mi?" diye sorarken Konya'da arayıp da bulamadığım o ağacı buluyorum.
"Sen yapmayacaksın da kim yapacak?" diyor bir başkası.
"Hukuk yaz!" diyor aile dostu.
"Soğuk nevale!" diyor arkadaşım. Soğuk nevale. Nevale. Soğuk.
"Anca reklamcı olursun" diyor tanıdığım birileri.
"Bak o kız çalışmadan sözelde dereceye girmiş kanka" diyor diğeri. Düşünmeden.
"Düzgün çizemiyorsun!" diye gülüyor bir başkası ve usulca o tünelde yürümeye devam ediyorum.

Birden yolun sonu görünüyor. Olduğum yerde duraklıyorum. Ve durakladığım an önümde kara bir delik beliriyor. Kara, karanlıktan da kara, siyahtan da kara. Benliğimden de kara. İçine çekiyor tüm o hakaretleri, haykırışları, elinden tuttuklarımı, tutmadıklarımı.. İçine çektikçe genişleyip, yanından geçtiğim her anıyı, insanı içine alıp yutuyor ve ben öylece izliyorum. Üstümde etkisi olmayan kara delik, herkesi yuttuktan sonra beni de içine çekiyor.

Sadece karanlık hissediyorum.
Karanlık.
Karanlık ve soğuk.

Yerde yatıyorum. Kalkamıyorum yerimden. Halim yok biliyorum. Nefes almaya bile halim kalmamış farkındayım. Gözüm kapalı olabilir mi diyorum ama sonuna kadar açık. Eminim.

O an bir şey değiyor dudağıma. Gözümün üstüne. Kirpiklerime. Damla gibi ama daha hafif, daha kuru, daha yumuşak. O an kar taneleri olduğunu anlıyorum. Umutlanıyorum o an. Kurtulabilir miyim diye düşünüyorum ilk kez. Çünkü umuttu benim için kar. Özgür olmaktı.
Ellerimle göremediğim bir şeyi tutmaya çalışıyorum, uzanmaya çalışıyorum. Kar yağıyor ama göremiyorum! Ya da karanlık karı yutmuş, görmemi engelliyordu.
Yine de o an anladığım tek şey vardı. Kurtulmama engel olan bir şeyler vardı ve ne olduğunu artık bulmalıyım.