26 Mart 2014 Çarşamba

Biliyorum biliyorum. Çok kırgınsın herkese, herşeye.. Ama lütfen beni biraz olsun dinle.
Hepimiz, herkes bir parça kırık, kırgındır. Ama aslında yapmamız gereken tek şey doğru parçaları nasıl seçeceğimizi bilmek ve yerleştirmek. Çok hata yapmış olabilirsin, hayattan bıkmış olabilirsin. Çok çabalamış ama başaramamış olabilirsin hatta tüm umudun kaybolmuş da olabilir. Ancak, her zaman en umutsuz anda bile bir şans doğar, senin için başarılı olamadığın bir olay belki de seni başarılı olacağın şeye götürüyordur? Tabiki başarısız ol da demiyorum ki elinden geleni de yapman gerek bazen.
Şöyle düşün. Her sabah, her yeni gün senin için bir şans. Hatanı düzeltmen için, tekrar denemek için, geçmişi geçmişte bırakman için, hayatını değiştirmen için..
Mutsuzsan, pişmansan, depresyondaysan ama "keşke birşeyler yapabilseydim" diyebiliyorsan, hayatında seni mutlu edecek değişiklikler yapmaktan çekinme. Kolay olacak demiyorum. Başta zor gelecek, ama buna değeceğini söyleyebilirim sana.
Sen inanılmazsın, harikasın. Bunun farkına var öncelikle. Bana inanmadığını tahmin edebiliyorum ama ciddiyim seni sen olduğun için seven birilerini bulacaksın. Kıyafetlerin, giyinişin, pijamaların, tarzın, hepsi çok güzel. Git aynaya bak, fotoğraf çek, yürüyüşe çık, gülümse insanlara. Ne kadar iyi arkadaşların olduğunu anlamak için kendine zaman tanı. Seni üzenleri hayatından çıkar ve hep dostlarınla ol. Seni iyi hissettirenlerle ol.
Kalbin mi kırıldı? Depresyonik şarkılar dinle, ağla, tutma kendini. Öyle ağla ki kendini gözyaşı havuzunda yüzerken bul. Ve en sonunda o havuzdan çık. Kendini rahatlamış hissedeceğine eminim. Söz veriyorum. 
Okulu sevmeye çalış. Biliyorum çok zor. Etrafa farklı bir gözle bak. Eminim farklı bir neden bulacaksın sevmek için.
Okula en büyük gülümsemeni götür. Tanımadıklarına bile gülümse. Farkında olmadan onların gününü de güzelleştirmiş olacaksın. Pasta yapın mesela arkadaşınla, sonra pastayı birbirinizin yüzüne fırlatın :D 
Müziğin sesini sonuna kadar aç ve ciğerlerinin patladığı hissedene kadar şarkı söyle. İstediğin kadar ye. Çünkü yine de çok güzelsin. Hayatını yaşa. Hedeflerini koy ve onları gerçekleştirmek için çalış. Diğerlerinin ne dediğini önemseme. Seni ne mutlu ediyorsa onu yap. İstersen bana mesaj at. Derdini dinleyebilirim. Gerçekten. Seni çok seviyorum♥

23 Mart 2014 Pazar

Bugün bizden bir yaş büyük ablalarımız(abilerimiz :P) sınava girdi. Sabah 10 da biz de yurttaki arkadaşlarla nefeslerimizi tuttuk ve YGS öğrencisi olmamıza kalan son 2 saat 40 dakikayı saydık. 12.41de resmen YGS soruları bizim için hazırlanacaktı artık. Maratona gerçekten girmiştik. Whatsapp'taki sınıf grubuna "Kızlaaar artık YGS öğrencisiyiz yehuuuuuğ" yazdığımda aldığım komik tepkilere rağmen sanırım 12 olduğum için mutluyum. Üniversiteye geçeceğim, hayırlısıyla istediğim bölüme. Her gün hayallerimi düşünerek motive olup ders çalışabiliyorum ve bu yüzden ders çalışmak eskisi kadar sıkıcı gelmiyor. Geçmişi unuttum sayılır ve bu süreçte yapılması gereken bu zaten.Ve bir yıl sonra tamamen çözdüğüm kitapları yakma düşüncesi hala aklımda nihahahahahah. Çok mu inekçe konuştum bilmiyorum ama bir gemi hedefine giderken mutlaka rüzgarla çarpışır sonuçta. Her zaman amacımıza yürürken bir engel çıkar. Önemli olan o engeli aşmaya çalışmak, aşmak. Ne kadar çok düşsen de her defasında ayağa kalkabilmeyi bilmektir önemli olan.


2 Mart 2014 Pazar

Şey gibi.. İnsan sevdiği bir şarkıya eşlik ederken gülümser, ben sevdiğim şarkıyı söylerken ne kadar zevk alsam da gülemiyormuşum gibi.. Sanki birileri "içtenlik" duygumu almış gibi.
Biraz düşünmek gerekiyor yazı yazmadan önce. Bunları hiç düşünmeden yazarak bir ilk yapıyorum kendime göre.. Kim bilir belki bu da "yeni ilklerimden" biridir. 
Bilemiyorum. Kafam hep karmakarışık zaten, alıştım artık buna. Kafamın içinde beynim değil de kalbim varmış gibi. Biraz tuhaf.. Dokunsalar ağlamıyorum artık. "Dokunsalar hayal kuruyorum". 
En azından burası kendime ait hissettiğim tek yer. Kendim gibiyim. İstediğim gibi iç dünyamla tartışabiliyorum. Burada en bencil halim kendimi aşağılamak oluyor genellikle.
Yaptıklarım doğru muydu? Yanlış mıydı? Yanlış olduğunu bilsem de emin olamadığım için artık sorgulamaktan vazgeçtim. Anı yaşamak dedikleri şeyi yapmaya çalışmak en iyi yöntem gibi geliyor. Her ne kadar geçmişten kopamasam da..
Hocam "Anılarından nefret etme, geçmişini sev." diyor, biliyorum ama sanki geçmişim hiçbir işe yaramıyormuş gibi, boşuna yaşamış gibiyim. Gittiğim her ortamda huzursuz hissediyormuşum gibi.. Ya da orayı huzursuz ediyormuşum gibi..
Gitmek istiyorum. 1000 mil öteye belki de. Acaba özler miyim diye düşünsem de sonradan alışabileceğim bir duygu canlanıyor kafamda. Bazen de burada kalıp yeni bir hayata başlamaya çalışmaya devam etmek istiyorum. Ama eskilerden tamamen kurtulmak şartıyla. Bilmiyorum, sanırım beni harekete geçiren şey gitmek fikrinin verdiği heyecan, özgür olma hissi. Ama şu son kelimeleri yazarken bile özgür olmak istemediğimi de hissedebiliyorum.
Bilgisayar oyunlarında kendi cephesindeyken düşman hattında olduğunu sanan bir asker ne hissediyorsa ben de onu hissediyorum sanırım. Etrafımın teklikeli ya da güvensiz olduğunu düşünmek değil. Hissettiğim şey duygu değil. Kalp atışlarım artıyor gibi sadece. Ve her an ölecekmişim gibi bir his. Kendi kendime kavga ediyorum, savaşıyormuşum gibi, bir savaş varmış gibi. "Her defasında ölüyorsun, bu sefer düşme ve ölme." diyorum kendi kendime. Belki de tüm bu hisler genellikle zayıf hissettiğim içindir. Bilmiyorum. Zayıf değilim aslında. Sadece son zamanlarda içime kapandım. Sanki serbest bırakırsam kendimi, birileri incinecekmiş, üzülecekmiş gibi. Soğuk değilim, sadece olgun ve mesafeli davranan biri gibiyim. Kraliçe Elsa gibi işte. Ama sanırım herkese sarılmayı özledim. O içimdeki sevgi duygusu kalbimden kaçmış gibi. Geri gelsin isterdim. İnsanları seviyorum ama belli etmiyorum, göstermiyorum insanlara içimdeki o heyecanı. İçimden gelmiyor. Üşenmek gibi belki de. Belki de "İnsanları sevmiyorsun!" cümlesi söylendiği an o duygu benden fazla alındı bu söze, küstü ve çekti gitti sonsuza dek. 
Dönebileceğim birçok yol var ama hangisi doğru yol emin değilim. Herkesin içinde olduğu rekabete atılıyorum. Kendim olabilmek varken.. Ama kendim diye bahsettiğim şeyi de henüz bulamadım sanırım. Daha doğrusu "Acaba bu benim davranışım mı?" diye düşünüyorum. Bir arkadaşım espri yaptığında gerçekten gülüyor muyum yoksa kendimi ortama uydurmaya mı çalışıyorum emin değilim. Sıkıcı rutinimde sıkışıp kalmışım biliyorum. Kendi yolumda değişmeye ihtiyacım var.
Zaman zaman bu düşüncelerin altında ezilsem de, kaldırabiliyorum. Çabucak kendimi bulabiliyorum bazen de. Her sabah kalktığımda "Yıkılmayacağım" diyorum. "Bugün değil.". Sanırım biraz da içimde o gücün olduğunun farkındayım. Aynı Kraliçe Elsa olayı işte. Sadece işlerin çığırından çıkmasından korkuyorum tekrar.
İpek Üniversitesi var bir de. Oraya gitmeyi her şeyden çok istememin iç dünyamla ilişkili olduğu da bir gerçek. Beni hayata bağlayan tek hedef bu. Çünkü bu hedefe ulaşırsam ailem mutlu olur, içimi en kıpır kıpır yapan şey olan hayallerimi çizimlere grafiklere dökmek istemek de var tabi, hayalimdeki "asıl" hedefe giderim belki de. Belki de o imkansız hedefin önü açılır, ha? Disney falan değil hedefim. Herkes öyle sansa da.. Geride bıraktığım birkaç senenin birikimi.. Sadece o kadar özel bir hedef ki bu, sanki buraya bile yazmamam gerekirmiş gibiyim.Bazen çok çocukça olduğunu düşünsem de, tam bırakmışken bazı olaylar o yönde gelişiyor gibi. Hala hatırladıkça tüylerim diken diken olsa da.