2 Mart 2014 Pazar

Biraz düşünmek gerekiyor yazı yazmadan önce. Bunları hiç düşünmeden yazarak bir ilk yapıyorum kendime göre.. Kim bilir belki bu da "yeni ilklerimden" biridir. 
Bilemiyorum. Kafam hep karmakarışık zaten, alıştım artık buna. Kafamın içinde beynim değil de kalbim varmış gibi. Biraz tuhaf.. Dokunsalar ağlamıyorum artık. "Dokunsalar hayal kuruyorum". 
En azından burası kendime ait hissettiğim tek yer. Kendim gibiyim. İstediğim gibi iç dünyamla tartışabiliyorum. Burada en bencil halim kendimi aşağılamak oluyor genellikle.
Yaptıklarım doğru muydu? Yanlış mıydı? Yanlış olduğunu bilsem de emin olamadığım için artık sorgulamaktan vazgeçtim. Anı yaşamak dedikleri şeyi yapmaya çalışmak en iyi yöntem gibi geliyor. Her ne kadar geçmişten kopamasam da..
Hocam "Anılarından nefret etme, geçmişini sev." diyor, biliyorum ama sanki geçmişim hiçbir işe yaramıyormuş gibi, boşuna yaşamış gibiyim. Gittiğim her ortamda huzursuz hissediyormuşum gibi.. Ya da orayı huzursuz ediyormuşum gibi..
Gitmek istiyorum. 1000 mil öteye belki de. Acaba özler miyim diye düşünsem de sonradan alışabileceğim bir duygu canlanıyor kafamda. Bazen de burada kalıp yeni bir hayata başlamaya çalışmaya devam etmek istiyorum. Ama eskilerden tamamen kurtulmak şartıyla. Bilmiyorum, sanırım beni harekete geçiren şey gitmek fikrinin verdiği heyecan, özgür olma hissi. Ama şu son kelimeleri yazarken bile özgür olmak istemediğimi de hissedebiliyorum.
Bilgisayar oyunlarında kendi cephesindeyken düşman hattında olduğunu sanan bir asker ne hissediyorsa ben de onu hissediyorum sanırım. Etrafımın teklikeli ya da güvensiz olduğunu düşünmek değil. Hissettiğim şey duygu değil. Kalp atışlarım artıyor gibi sadece. Ve her an ölecekmişim gibi bir his. Kendi kendime kavga ediyorum, savaşıyormuşum gibi, bir savaş varmış gibi. "Her defasında ölüyorsun, bu sefer düşme ve ölme." diyorum kendi kendime. Belki de tüm bu hisler genellikle zayıf hissettiğim içindir. Bilmiyorum. Zayıf değilim aslında. Sadece son zamanlarda içime kapandım. Sanki serbest bırakırsam kendimi, birileri incinecekmiş, üzülecekmiş gibi. Soğuk değilim, sadece olgun ve mesafeli davranan biri gibiyim. Kraliçe Elsa gibi işte. Ama sanırım herkese sarılmayı özledim. O içimdeki sevgi duygusu kalbimden kaçmış gibi. Geri gelsin isterdim. İnsanları seviyorum ama belli etmiyorum, göstermiyorum insanlara içimdeki o heyecanı. İçimden gelmiyor. Üşenmek gibi belki de. Belki de "İnsanları sevmiyorsun!" cümlesi söylendiği an o duygu benden fazla alındı bu söze, küstü ve çekti gitti sonsuza dek. 
Dönebileceğim birçok yol var ama hangisi doğru yol emin değilim. Herkesin içinde olduğu rekabete atılıyorum. Kendim olabilmek varken.. Ama kendim diye bahsettiğim şeyi de henüz bulamadım sanırım. Daha doğrusu "Acaba bu benim davranışım mı?" diye düşünüyorum. Bir arkadaşım espri yaptığında gerçekten gülüyor muyum yoksa kendimi ortama uydurmaya mı çalışıyorum emin değilim. Sıkıcı rutinimde sıkışıp kalmışım biliyorum. Kendi yolumda değişmeye ihtiyacım var.
Zaman zaman bu düşüncelerin altında ezilsem de, kaldırabiliyorum. Çabucak kendimi bulabiliyorum bazen de. Her sabah kalktığımda "Yıkılmayacağım" diyorum. "Bugün değil.". Sanırım biraz da içimde o gücün olduğunun farkındayım. Aynı Kraliçe Elsa olayı işte. Sadece işlerin çığırından çıkmasından korkuyorum tekrar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder