28 Aralık 2014 Pazar

Bu aralar her şey iyi gidiyor o yüzden buraya yazacak depresif bir şeyler bulamıyorum
Bilmiyorum, aslında son günlerde kafamda milyon tane şey var. Ama ne olduğunu sorsalar anlatamam. Anlatamıyorum da.
Değişiyoruz. Hepimiz değişiyoruz. İnsanların tavırları, kişilikleri, görünüşleri, düşünceleri daha farklı şekilleniyor. Hepimiz kendi yolumuzu çiziyoruz. Geçen ayki halimden farklı olduğumu bile hissedebiliyorum mesela. Belki de insanların çoğunlukla birbirlerini anlamaması bu yüzdendir. Her an bi değişim halindeyiz. Temel özelliklerimiz aynı kalsa da. Bu değişimlerin içinde sabit kalmak zor.

15 Aralık 2014 Pazartesi

Bir şeyleri kaldıramıyorum artık. Her şeyi içime atmaktan yoruldum. İşler yoluna girmişken içimde ya da dışarda beliren bir olumsuzlukla karşılaşıyorum. İnsanlar anlat diyor ama konuşmaktan bile yoruluyorum artık. Geçti gibi oluyor bazen ama çok acı çekiyorum. Sadece kendi acımı paylaşır gibi gözüksem de başkalarının dertlerine çözüm bulmaya çalışırken onun derdi benim oluyor ve ona da kafayı takıyorum. Gereğinden fazla kötü hissediyorum. Beni anlayabilecek acılarımı azaltacak birini istiyorum ama olmuyor ve bir süre bunun bencillik olduğunu düşünüyorum. Dertten boğuluyorum kaldıramıyorum, bunu bi arkadaşıma yazmak yerine buraya yazıyorum çünkü birkaç kişi dışında artık birilerinin eleştirilerini ve saçma önerilerini kaldıracak tahammülüm gücüm kalmadı. Herkesi geride bırakmak istiyorum. Sıkıntı yaratan herkesi, herşeyi.. Bir şeyler kanıtlamak istiyorum. Göstermek istiyorum insanlara. Faydam dokunsun, eğlendireyim istiyorum. Mutlu etmek istiyorum. Hayal gücümün sınırlarını zorlamak istiyorum. Ve o masaya oturup çalıştığımda hemen karşılığını görmek istiyorum bu yüzden. Yapamadığımda umutsuzluğumda boğulmaya devam ediyorum ve ben, pes etmeye başlıyorum.

30 Kasım 2014 Pazar

Sometimes you just feel tired, feel weak
When you feel weak, you feel like you just wanna just give up
But you gotta search within you, try and find that inner strength
And just pull that shit out of you, and get that motivation not to give up
And not be a quitter no matter how bad you wanna just fall flat on your face.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Ya varya bıktım böyle. Dışardan göstermiyorum ama içimde bir yerlerde bıkmışım, usanmışım, hissedebiliyorum. Böyle bağıra çağıra ağlayasım geliyor. Bir şeyler kırmak istiyorum. Böyle mal mal hisler. Bilmiyorum. Çoğunlukla sınav.  Herkes benden bir şeyler bekliyor vb. Hep bastırıyorum aklıma geldikçe. Pozitif ol diyorum. Bana aynı derdi söyleyenlere de aynı şeyi diyorum. Ama bir yerden sonra dayanamıyorum. Hep hayallerimle ilgili bir şeyler oluyor hayatımda. Tesadüf mu değil mi bilmiyorum. Umutluyum ama elimden geleni yapamıyormuş gibiyim sanki. Hayallerimin baskısı var üzerimde. Sınavdan sonra kimsenin yüzüne bakamayacağım gibi bir de. Sene başından beri geldiğimiz yere kadar konularda sıkıntım yok hatta önde gidiyorum ama bu net yetmeyecek gibi. Artmıyor ki netlerim! Geçen sene 40 net arttırdım ama bu senede bi iğrençlik var, anlamadım. Daha erken olduğunu, artacağını söylüyorlar ama emin değilim.. Şu an yapabilsem bile sınavda aklıma gelmeyecek hiçbiri. Biliyorum. Hep böyleydim. Dalgın, hayalperest, çabalayan ama hiçbir halt yapmayan biriydim. Animelerdeki duygusal korunmasız kızlar gibi hissediyorum ya. Halbuki hayalim hayatımdaki pikachu olabilmekti.Kim bilir, belki de karlar ülkesini yönetmeliyim kaderimde..
Bir şeyler yapmak istiyorum. Kanıtlamak istiyorum. Aklımdakileri hayata geçirmek istiyorum. Ama sıkışıp kalıyorum işte. Hayatımın en bok zamanları. Tamam herkes geçecek diyor ama geçmeyecek gibi. İnsanlarla da iyi değilim zaten. Ne kadar çabalasam da kendi kendimi uzaklaştırıyorum. Birbirimizi seviyoruz onda sıkıntı yok ama bu stres insanlarla arama giriyor. Ve gözlerimin önünde insanlar beni hayata tutundurmak icin çabalıyor. Ben çabalıyor muyum bilmiyorum bile. Geçmişte bıraktıklarım -en azından bıraktığımı sandıklarım- aklıma geliyor yine. Ve ben bu şekilde femset bitirmeye calışıyorum. İlerliyorum ama yeterli değil..
Yine de deniyorum. Düştüğümde ayağa kalkmaya devam ediyorum. Gidebildiğim yere kadar gitmeyi deneyeceğim. En azından küçük bi kıvılcım, işaret görene kadar..

19 Kasım 2014 Çarşamba

Değildik, hiçbirimiz masum değildik. Yanlışlar peşimizi bırakmazdı ki.. Çocukluk heveslerimizdi her şey.. Peki ya sen? Hata yapmak için ne kadar küçüktün? Nerede o bahsettiğin büyüklük? Hani hata yapmamalıydı büyüyenler? Neredesin şimdi? Sanırım çok mutlusun oralarda. O kadar mutlusun ki beni gördüğünde gözlerime bakamadın bile. Mutluluktandı değil mi oradan oraya kaçışların? İyi hissetmenden dolayıydı. Öyledir. Umarım öyledir.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Yazmalıyım, biraz daha yazmalıyım. Yazarsam rahatlayacağım. Ama kelimeler yine çıkmıyor. Belki de bir kıvılcımdır ihtiyacım olan. Yangını körükleyecek olan şey.. Hayatta da böyle değil midir zaten? Patlamak için bir kıvılcım yeter bazen, bardağı taşıracak olan son damla. Sinirlenmek için, ağlamak için, bir şeyleri harekete geçirmek için. Böyle zamanlarda herşeyi yakıp yıkası geliyor insanın. Bazen de bir köşede ölümüne terkedilmiş gibi hissediyor. Ya da kendini öldürmek istiyor. Ve sebep genellikle aynı; insanlar.
Sahi, hangi insanlar? Şu anlaşmaya çalıştığın, iyi davrandığın ve sevdiğin ama sana yüz vermeyip ters davrananlar mı? Bırak gitsin. Sen onlara karşı elinden geleni yaptığına inanıyorsan gerisi önemli değil. Triplerine devam mı ediyor insanlar? Sallama. Oluruna bırak.
Peki ya hocaların? Şu sana iki yüz bin tane sorumluluk verip hepsini kusursuzca yapmanı bekleyenler mi? Merak etme, kaç ay kaldı ki şunun şurasında? Kurtulacaksın, idare et. Sadece hayallerine giden yolda basamak olarak düşün onları.
Ailen mi? Çoğunlukla stresli olup çocuklarına patlarlar. Alttan alabilirsen zamanla iş çözlülecektir ^^
Önemli olan engeller değil, onları aşabilmen.

6 Kasım 2014 Perşembe

Bugün dokuzuncu yıldönümüydü..
O kadar aklımdan çıkmış ki başkalarından duyunca hatırlar olmuşum. Geçen sene olsaydı coşardım belki de. Belki de hüzünlenirdim, bilmiyorum. Ama bugün farkettim ki hiçbir şey hissetmedim. Başta gözlerim doldu evet, ama her şey bir 'geçmiş' gibi geliyor. Geride kalan tatlı hüzünler misali. Çocuklarını mecburen terk eden annenin yıllarca evladını uzaktan izlemesine benziyor bu. Yaklaşmak istemiyorum onlara. Ama merak da ediyorum bazen. Farkediyorum ki vazgeçemeyeceğimi düşündüğüm onca şeyden vazgeçebilmişim. Uzaktan izliyorum 'geçmiştekileri'. Bazen onları hatırlıyorum ne kadar yol gittigimi hatırlamak için. Ama eninde sonunda.. onlar birer anı işte. Keşkelerle anılan anılar.. Ödenmesi gereken bedeller ödeten anılar..

29 Ekim 2014 Çarşamba

Bir yolculuğa çıkmak isterdim mesela. Farklı yerlere farklı bir yolculuk kastettiğim. Seyahat, tatil değil amacım bu kez. Çünkü bir kereliğine de olsa ayaklarımız değil, ruhumuz yorulsun istiyorum. Beden olarak yorulacağımız kadar yer görmeliyiz ama ruhumuz yorulmalı. Yorulmalı ve bundan zevk almalı belki de.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamalıyız oralarda. Yol uzamalı biraz da. Yoruldukça daha çok isteyebilmeliyiz bence. Gidebildiğimiz kadar gidip, arkamıza bile bakmamalıyız.
Kanatlarımızı açıp diğer herşeyi görmezden gelmeliyiz. Boşluğa, o "dolu" boşluğa bırakmalıyîz kendimizi...
Mesafe diye bir şey olmamalı mesela. Kalbinin hissedebildiği yer sana yakın değil midir zaten?

28 Ekim 2014 Salı

Şu son senemde sizi ve bu kaprislerinizi çekecek değilim. Kendi sorunlarım bana yetiyor. Bencilliğim için üzgünüm ama biraz anlayış rica ediyorum. Yargılamadan önce iki dakika kendinizi karşınızdakinin yerine koyun ve ondan sonra sosyal medyada bana atarlı paylaşım yapın. Nefret ediyorum ya. İlgi çekmeye çalışmanızdan nefret ediyorum. İnsanlara sadece sizinle ilgilenmeleri gerekirmiş gibi bakmanızdan nefret ediyorum. Sadece sizin derdiniz varmış gibi davranmanızdan nefret ediyorum. Yaşına göre davranmayanlardan nefret ediyorum. Haksızın haklının yerine geçmesinden nefret ediyorum. Bu seneden nefret ediyorum. Animasyon bölümü kontenjanının üç kişi olmasından nefret ediyorum. Limitten nefret ediyorum. Coğrafyadan nefret ediyorum. Denemede mal gibi soruları yanlış yapmaktan nefret ediyorum

17 Ekim 2014 Cuma

Kafamda hiçbir şeyle değiştirmeyeceğim muazzam, olağanüstü ama olması mümkün hayaller, etrafımdaki her şeyden daha gerçek görünen fikirler birbirini kovalıyor. Ama sonra etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bu konuda yakın olanı. Yok. Kimse yok o tarz şeylerden konuşacak.. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak biri yok.
Aslında var gibi birkaç kişi. Ama direkt gidip "Hadi konuşalım!." diyemem. Zaten yeterince yanlış anlaşılıyorum.

13 Ekim 2014 Pazartesi

Orantısız insanlardan nefret ediyorum. Ya da tutarsız mı demeliyim? Bi fikrim yok, aslında var. Neden bazı insanların bi dediği diğerini tutmaz? Dürüstlük anlamında değil bu, bir gün arkadaş canlısı davranıp ertesi gün triplere girmek gibi. Hayır sinirini neden başkasından çıkarıyorsun? Ne hakkın var canısı? Neysen o ol mesela, soğuk davranma samimi biriysen, soğuksan hep öyle ol ya da. Tamam benim utangaç ya da soğuk olmak için mazeretlerim var, kendime zaman tanıdım ama sen? Neden yani? Kaç yıl oldu...
Belki hemen gelirsin J. Belki kıtalar uzak gelir bir gün sana da. Geri dönersin oracıktan. Belki de bu sefer bu anlaşmazlığı çözebiliriz seninle. Belki de normale döneriz. Ne dersin?

8 Ekim 2014 Çarşamba

Kutup ışıkları kadar özgür olmak istiyor ruhum. Renkli, sade ama gözalan. Umut veren. Kutup ışıkları kadar sonsuz olmak istiyorum bu akşam.
Asla onlara zorlandığımı göstermeyeceğim. Son nefesime kadar daha da fazla çalışacağım en azından deneyeceğim. Bir yolda parlayacağım ve o yolda bir iz bırakacağım. Hayallerimin peşinden gideceğim. Başarısız olsam da çabalayacağım. Aşık olacağım. Hatalar yapacağım, ders alacağım. Farklı şeyler göreceğim. Gülümseyeceğim, ağlayacağım. Gökkuşağının renklerinden değil, üstünden kaymanın nasıl bir şey olduğunu anlatacağım insanlara. Çocuk olacağım. Hep inanıp, düşsem de kalkacağım. Çünkü ben buyum. Biz buyuz. Ve herşeye rağmen hayat güzel, yaşamaya değer.

3 Ekim 2014 Cuma

Böyle bir an önce üniversiteye geçmek istiyorum. Hayallerim arkadaşlarım umutlarım orada çünkü. Ama bir yandan da böyle kalmak istiyorum. Bu maratonda, bu okulda, bu dershanede, bu yurtta.. Arkadaşlarımla hep gece yarısı acıktıkça ramen yemek istiyorum ama biliyorum ki seneye hepsi bitecek, okula bi daha pijamayla gidemeyecek olmamın hüznü var içime şimdiden. Ya da daha ilginç olanı şu ki çok umutluyum kazanma konusunda. Çünkü farkındayım ki Allah sürekli bir yol, işaret gösteriyor. Biliyorum. Herkes inanıyor, apartman görevlimiz bile. Babamın babasının amca kızının öğrencisi bile.
Ben de inanıyorum
Ama bilmiyorum işte. tuhaf biraz.

29 Eylül 2014 Pazartesi

Düşünüyorum. Düşünüyorum.. Düşünüyorum.
O kadar çok düşünüyorum ki ortamdan soyutluyorum kendimi istemeden. O an kapılıp gidiyorum. Hayal etmek falan değil kastım, ama gördüğüm, duyduğum her ayrıntı bana bir şey anımsatıyor. Sıradan şeyler değil ama. İnsanlar bir fotoğrafın ayrıntısına takılırken, ben kendime göre farklı bir ayrıntı bulup ona takılıyorum. Geçmişi inceliyorum, geleceğe koşuyorum.. Gelecek için bugüne odaklanmalıyım ama düşüncelerim beni altüst ediyor. Düşünce üzerine düşünce olayını yasıyorum. Mal mal felsefe yapıyorum.
Yine biri dilek feneri bıraktı gökyüzüne. Ve sadece izledim..

16 Eylül 2014 Salı

Kalbim atıyor. Atışlarını duyuyorum. Küt küt diye atmıyor, hiç atamayacak da. Ama iyi dinle yine de.. Elini kalbime koy ve dinle.. Bir daha duyamayabilirsin belki de..
Duyuyor musun atların ayak seslerini? Biraz yorulmuşlar ama hala çetin bozkırlarda dörtnala koşturuyorlar..
Peki o şelale ve nehir? Şırıltıları duyuyor musun? Suyun ferahlığını hissedebiliyor musun? Akmaya devam ediyor nehir. Denize dökülüyor aceleci bir edayla. Sanki biraz daha beklerse deniz kaybolacakmış gibi..
Peki ya kuşları duyabildin mi? Kanatlarıyla bulutların arasında usulca süzülen kuşların çığlıklarını? Bugün başka bir hüzün var sanki cıvıltılarında.
Ya soğuk? Göz ardı edilecek gibi değil. Soğuğu hissedebiliyor musun? Karları havaya savuran keskin soğuk rüzgarları? Gözlerini açacak cesaretin var mı kar fırtınasında? Dayanabilir misin bir insanın kalbindeki soğukluğa?
Beni duyabiliyor musun?

12 Eylül 2014 Cuma

"Büyüklük" taslamak yakışmıyor sana. O egonu söndürür müsün lütfen? Cidden senden hoşlandığımı falan mı sandın? "Ben en iyisiyim" havaları neden? Nasıl böyle düşünebildin? Neyin kafasındasın?! Senden nefret etmeye zorluyorsun beni. Keşke nefret edebilseydim aslında. Keşke beni yanlış anlamasaydın. Keşke bu kadar erken önyargılı olmasaydın. Seninle iyi anlaşmaya çalıştığım, örnek aldığım, normal bi samimiyet kurmaya çalıştığım zamanlar yüzünden kendimden utanıyorum. O kadar utandım ki beni ne sandığını anlayınca. Seninle her konuşmaya çalışanı böyle mi anlıyorsun? Böyle mi tersliyorsun?Senden nefret etmek istiyorum. Ve senden nefret ediyorum. O kendini beğenmiş tavırlarını al ve defol. Lütfen. Böyle anlamasaydın olurdu belki. Içimde bi duygu büyürdü belki de. Zorla küçülttüğüm duygu.
Nefret ediyorum senden. Nefret ediyorum. Nefret ediyorum.

2 Eylül 2014 Salı

YGS zamanı yaşadıklarımı da yazsam mı? Daha doğrusu "ne yazabilirim?" diye düşündüm ama günlerim test çözmekle geçiyor şu sıralar. Tek aksiyorum ekimde Ipek'e gitmek olacak. Arkadaşlarla buluşacağız ve onlarla ilk defa yüz yüze görüşeceğim gerçeği bunu daha heyecanlı yapıyor! Hepsi farklı ama çok tatlı insanlar^^ Bi de Meltem Hocayı görmek istiyorum. Bi de kampüsü! Neyse sakinim asdfghj

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Anlamak zor. Sanki duvar örüyormuşsun gibi. Kimsenin anlamasını bekleyemezsin. Anlatmazsın ama sorun içinde büyür. Karlar ülkesinde daha fazla saklanamam diyorum. Bazen karlar eriyor. Olması gerektiği gibi. Ama o zaman da buzdan kale üstüme düşecekmiş gibi oluyor. O zaman durduruyorum erimesini. Ve yine kalede kalıyorum. Buzdan kalede. Her zamanki gibi.

3 Ağustos 2014 Pazar

Hayatım boyunca kendimle ilgili olarak uzun açıklamalara girmekten kaçındım. Yani duygularımı bütün açıklığıyla uzun uzun anlatmadım kimseye. Bunu yapmak doğru muydu bilemiyorum ama bu böyle sürdü bir yere kadar.Anlaşılmam gereken bir konu yoktu ortada çünkü. Kendi hayal dünyamda yaşardım, dışarıdan çok normal görünsem de. İnsanlar ne kadar uslu olduğumu söyler dururdu. Ama kendime göre bi acayiptim. Ki öyleyim sanırım.Daha sonra insanları incelemeye başladım. Olaylar karşısında nasıl, neden tepki veriyorlar diye. Düşüncelerini anlamaya çalıştım. Bir süre sonra davranışları ve fikirleri doğrultusunda insanları analiz edebilmeye başladım.Sahte gülüşlerini, neyden hoşlanıp hoşlanmadıklarını da.. Kötü sandıklarımızın arkasındaki iyi niyeti fark ettim. Bunun normal olduğunu sandım hep. Diğer herkesin de bunu yapabildiğini sandım. Beni anlamalarını bekledim bu yüzden. Davranışlarımda özgür oldum. Yerde bulduğum güvercin tüyünün arkasındaki hikayeyi herkesin bilmesini istedim.Gezegenleri, arabaların farlarını insan tiplerine benzettim. Rüzgar içim içime sığmadığı için mi eserdi yoksa rüzgar estiğinden dolayı mı içime sığmazdı yoksa? Belki de denizin en dibine dalmak, dalgaları izlerken uyumak, rüzgarı, karın sessizliğini, yağmurun rahmetini hissetmek gerçek özgürlüktür.. Sanki rüzgarın esmesinin, karın yağmurun yağmasının bir sebebi varmış gibi sanki.. Çünkü ben böyle anlıyorum. 

29 Temmuz 2014 Salı

Her gün yazmak istiyorum mesela. Aklımda o kadar çok şey var ki.. Takıyorum kulaklığımı, ellerim klavyede. Ama sonrası olmuyor işte. Nereden başlamalıyım diye düşünüyorum. Sonra nereden başladığım önemli değil diyorum. Tam yazacağım, yazamıyorum. Çıkmıyor işte. Ama tekrar deneyeceğim.
Bugün yine "Okul açılsın artık." diyerek uyandım. Öyle acayip büyük bir sorun yok hayatımda çok şükür.Ama o kadar bunalıyorum ki bir yerden sonra. Bu evde. Bir amaç için uğraşmak bu evde ne kadar zor. Sorun ailem değil. Sanırım bağımsız olmak istiyorum. Müzik dinlerken bulutlara bakmak istiyorum saatlerce. Yolda yürürken yanımdan geçen insanları izleyip ruh hallerini anlamayı severim bir de mesela. Onu da yapmak istiyorum hep. Yıldızların çok göründüğü bir yere gitmek istiyorum mesela. Geçen yaz tatile gittiğimiz ev dağın üzerindeydi, gece babam bahçenin, evin ışıklarını tamamen kapatmıştı orada. Şezlonglara oturup yıldızları seyretmiştik. O kadar güzellerdi ki. Ankara'da görünenler gibi değillerdi, göz kırpıyorlardı resmen. Kayan yıldızları sayamamıştım bir yerden sonra. hatta bir toz bulutu gördüğüme bile yemin edebilirim. Galaksiydi belkide bilmiyorum. Ama hayal değildi.. O kadar güzel hissetmiştim ki o an.. Saatlerce orada uzanıp onları izlemiştim. Babam yatmamı söylediğinde odama çıkıp balkona yatmıştım. Gizlice izlemiştim yine yıldızları. Güneş doğana kadar..
Bir de şu aralar kuzey ışıklarını görmek istiyorum. Tek hayalim kuzey ışıklarını görmek.. Soğuk biri olmak bunu gerektirir zaten, değil mi? Ama o kadar güzeller ki.. Her kıvrımında bir ruh gizliymiş gibi. Düşünüyorum bazen. Acaba o ışıklar insanların auraları ya da duyguları olsaydı nasıl olurdu diye. Kim bilir? Belki de öyledir. Belki de dünyayı koruyan bir kalkandır kuzey ışığı..
Kuzey ışıkları.. Saatlerce izleyebilirim..

21 Temmuz 2014 Pazartesi

İçimizdeki tuhaf boşlukları, acı oyuklarını dolduranları seviyoruz genellikle. Belki de sevdiğimiz şey gidenlerin geride bıraktığı boşlukları doldurmaktır.

"Come with me, I'll take you now to a place that you fear. For no reason why, your heart has turned away from me, and I will make you understand. Everything will become clear to you when you see things through another's eyes. Everything will become clear to you whatever's meant for you, you will find. Come with me, I'll take you there to a place where you'll see everything you need to be the one you need to be, and all of those things that you feared will disappear from you in time."

10 Temmuz 2014 Perşembe

Ne demek istedi acaba? Söyledikleri hakkında endişelenmemem konusunda haklı mıydı peki? Sanırım öyle. Büyütecek bir şey yok, ama.. O sahneyi gözümün önüne getirince.. O an nasıl bir yanıt verseydim iyi olurdu diye düşünüyorum. Hala bir alternatif bulamıyorum..
Üzülmemeliyim.. Üzülmem yanlış olur.. Yüzüne bakamam.. Utanıyorum..

4 Temmuz 2014 Cuma

http://www.youtube.com/watch?v=N2i5vno9szU

We could be good but we don't live the way that we should

Constantly told we're imperfect and cannot be good
Tired of waiting around for you to intervene
Tired of wishing that you even knew what I mean
When I say your nameI look for a change
But everywhere I go
It all feels the same.
"Sen çok değiştinler, seni yanlış tanımışımlar, seni tanıyamamışımlar, sen böyle değildinler, eski halini nerdeler, çocuk gibisinler, insanları sevmiyosunlar, falanlar, filanlar..."

2 Temmuz 2014 Çarşamba


Sevgili J,
Evde çok sıkılıyorum ya. Yaz tatilimin hiç bu kadar boş geçeceğini düşünmemiştim. Tamam, ders çalış diyebilirsin ki çalışmam gerek. Çalışıyorum da. Gerçekten. Bugün ilk defa sabah 8de kalkıp ders çalıştım. Matematikten sıkılınca psikoloji çalışıyorum :P Edebiyat ya da coğrafya çözmedim daha. Biliyorum ki unutacağım. Çözdüklerim de boşa gidecek.. O yüzden onları yaz sonuna bıraktım^^ Öyle işte.
Bilmezsin sen şimdi, bi meltem hoca var, animasyon bölüm başkanı kendisi. Beni gördükçe sarılıyor, yanaklarımı sıkıyor falan^^ Çok tatlı kadın ya :D Neyse, baya motive etti işte. Bir de şey farkettim. Biri blogu okusa benim kafayı İpekle bozduğumu, ineklediğimi falan düşünür muhtemelen. Halbuki alakam yok bu özelliklerle. Sadece 30 netten 85'e çıktım :P Ama gerisi gelmiyor... Neyse, aslında inek değilim. Hayatım boyunca hiç ekstra ders çalışmadım. Liseye kadar notlarım süperdi zaten. Lisede iki sene bi düştüm ama sonra akıllandım biraz :P Sosyal hayatıma gelince.. Bu sene tüm sosyalliğim Ipek Universitesi hocaları ve öğrencileri oldu :P Enes abi, çizim, yuvarlaklar, Frozen, bla bla bla. Dışardan şeker kız candy gibi görünsem de içimde bir recep ivedik, adeta bir kıro var. Var yani. Dışarı çıkıyor bazen. Durdurmuyorum da. Valla hiç öyle kibarcık olayım moduna girmedim. Neysem o olmaya çalıştım. -O DÖNEMİ SAYMAZSAK- Kafenin ortasında patates kızartmasını elimle yemişliğim var mesela, Ipege kaç kez iki çorabım da farklı bir şekilde gittim hatırlamıyorum :P Ha bir de millete bunu anlatınca beni pasaklı sanıyorlar. O kadar da değilim. Bazen bilerek yapıyorum hatta. Önemli olan birilerini güldürebilmek değil mi?
Konu fazla mı kaydı ne? Seni özledim.
Dün İpek'teydim Elif'le. Sahne sanatları bölümüne bakmak istedi -ben ısrar etmedim asdf-.Taurus'ta buluştuk işte. Hemen önünden servis kalkıyordu zaten. İpekte danışmadaki bayan-ben rahatsızlandığımda yanımdaydı- beni tanıdı merhabalaştık. Arkadaşımı getirdiğimi, birkaç bölümü gezmek istediğimizi söyleyince arkadaki bayana "Bir öğrencimiz arkadaşını getirmiş ilgilenir misiniz?" diye seslendi. ÖĞRENCİMİZ??? JHSDGJKLMNVCXZXCVNKFGHKDFJHFKBN
Sonra ziyaretçi listesine ismimizi yazdık. Millet LYS puanını falan da yazmış tabi. Animasyon isteyen biri 325 almış. 45000. sıradaydı. Ben onlara bakarken arkadan iki kişi geldi danışmaya. Animasyon bölümünü merak etmişler. Mezunlardı galiba. Bi kıskandım falan. MİLLET HAYALİNİN PEŞİNDEN GİDİYOR BEN HALA PSİKOLOJİ ÇÖZEYİM. NEYSE. Tanıtım görevlisi önümüzde, üniversiteyi gezmeye başladık. 36764. kez gezdim falan. Neyse ki Elifin ilgisini çekti boşuna gitmemiş olduk. Kadın makettekileri anlatmaya çalışıyor ama beceremiyordu. Daha önce görmemiştim o kadını zaten. Bazı yerde eklemeler yaptım ona. :P
Kütüphaneye gittik. Kütüphane müdürü olduğunu düşündüğüm bir kadın hepimize kendini tanıttı. Hangi bölümleri istediğimizi sordu falan. "Daha önce geldiniz mi?" diye sordu. İçimden "Şaka mısın" diyesim geldi jshdskdjskdh "10. sınıftan beri nerdeyse her ay buradayım." dedim :P "O zaman hiç kütüphaneye gelmemişsin." dedi. "Hayır, aslında vaktimin çoğu burada geçiyor. Demek ki siz hiç yoktunuz." dedim. Kadının arkadaşları falan"Ooooooo" dedi sjshxjxhdjdhjd ya aslında böyle yazdığım gibi değik, konuşurken gülüyorduk :D
Sonra Elif'le en alt kata indik. Fuaye alanında Sinema Sanatları Fakültesi öğretim üyeleri tam kadro oradaydı. Salonları gezerken Meltem hocayı gördüm. Diğerleriyle oturuyorsu beni görünce kadın el salladı! Of yiyesim geliyor yaaaa ♥♥♥ Neyse, sonra Önder hocanın yanına gidip lafladık. Meltem Hoca arada bir bize bakıyor falan skdhkffj sonra onun yannına gittik zaten. Sandalyesinden indi bana sarıldı öptü :3 -ÇOK TATLI YAAAAAAAAAAA- Onunla da lafladık baya sonra kontenjanları sordum -.- O kontenjanların ben... neyse.
İşte böyle. Bir ipek maceram daha sona erdi böylece

Bİ KERE DE İPEĞE GİTTİĞİMDE GÜNÜM OLAYSIZ GEÇSİN.....

30 Haziran 2014 Pazartesi

Aynı rüyayı gördüm yine.. Yine bir mahalledeyim, yine herkes benden kaçıyor. Sokaklar yine o yüzden bomboş ve darmadağın her taraf. Arabaların alarmları çalıyor, kaldırımlar sökülmüş, çöpler etrafta uçuşuyor toz duman. Siren sesleri geliyor ve hemen koşmaya başlıyorum tekrar. Saçlarımı yine savrulduklarını hissediyorum. Üstümde beyaz tülden bir elbise var ve ayaklarım çıplak yine. Onlara rağmen çok hızlı koşuyorum. En sonunda yine o ormana geliyorum. Yağmurlu havanın kasveti sarıyor her yanı. Ve birden açık mavi, parlayan kuşların uçuşunu görüyorum. Onları takip ediyorum tekrar. Ayaklarım kanamaya başlıyor. Daha sonra koruluğun ortasında duruyorum. O askerler etrafımı sarıyor. Yüzlerine bakıyorum, yine onlar.. Canımı acıtanlar, hatalarımı affetmeyenler, kalplerini kırıp özür dilediklerim ve kalbi olmayanlar. Kalbinin olması gereken yerde kanlı bir boşluk olan iki kişi.. Kalp atışlarımdan bağırışlarını duyamıyorum.. Bana iyice yaklaştıklarında yapacak bir şeyim yoktu yine. Dizlerimin üstüne çöküp kulaklarımı ellerimle kapatıyorum. Ama bu sefer ilk rüyam gibi değil, yaptığım hareketin ve olacakların farkındayım. Başımı da yere yaslıyorum ve o anda kalbimin ortasından bir ışık çıkıyor. Enerji gibi. Hortum gibi etrafımı sarıyor ve tüm o adamları havaya savuruyor..

Bir kez daha bu rüyayı görürsem fantastik güçlerim falan olduğunu düşüneceğim.



Tüm hayatını bir labirentte tıkılı bir şekilde, bir gün buradan çıkacağını ve bunun ne kadar harika olacağını düşünerek geçiriyorsun. Ama asla yapmıyorsun. Çıkmayı denemiyorsun. Sadece hayal ediyorsun. Geleceği şu andan kaçmak için kullanma.

29 Haziran 2014 Pazar

Dancing around the lies we tell..
I know you, I walked with you once upon a dream 
I know you, that look in your eyes is so familiar a gleam 
Yet I know it's true that visions are seldom all they seem 
But if I know you, I know what you'll do
You'll love me at once, the way you did once upon a dream 
But if I know you, I know what you do 
You love me at once 
The way you did once upon a dream 

28 Haziran 2014 Cumartesi

27 Haziran 2014 Cuma

"Hırs, sebeb-i mahrumiyettir."
Nasıl bu kadar aptal olabiliyorum?

İpek Üniversitesi Animasyon Stüdyosu videosunun altında yazan şey:


"Sınırsız yaratıcılık alanı, sınırlı kontenjan ;) ‎#İpekÜniSosyal ‎#İpekÜniAnimasyon "

SAĞOL CANIM YA :)))))))))))))))))))))))))))))))))))))))
SENDEN NEFRET EDİYORUM J ! SENDEN NEFRET EDİYORUM !

22 Haziran 2014 Pazar

Yağmur yağıyor yine.. Ankara kendi havasına göre zaten. 4 mevsim sırayla olmaz burada, Ankara'nın canı nasıl isterse.. Yazın ortasında yağmur yağar, kışın çiçekler açar kar göremezsiniz. Bir tuhaftır Ankara, sağı solu belli olmaz.
Yine böyle bir gündü işte. Yürüyorduk beraber. "Mutlu musun?" diye sordun bana. Ellerin titriyordu heyecandan. Yüzüme baktın.. Gözlerin parlıyordu, ağzımdan çıkacak her bir kelimeyi susturacak bir cevabın var gibiydi.
"Evet." dedim en dıştan halimle. Evet, içten değildim. O zaman sanırım 'dıştan' oluyorum.
Yine de sarıldın bana. Sıkı sıkı sarıldın. Sanki bırakırsan gidecekmişim gibi. Ki öyleydim zaten. Ama gitmedim. Keşke gitseydim.

16 Haziran 2014 Pazartesi

"Minik bir kayık gibi,
Kürek çekiyorum denizde,
Dalgalarla boğuşarak,
Küçük bir kayık gibi.
Gururla çekiyorum arkamda taşıdığım yükümü,
Küçük bir kayığım, sağa sola yalpalar
Dengemi bulurum yine dalga ve kargaşada.
Annemin dediği gibi
Hayatın çetin sınavlarında bile
Yüzündeki gülümsemeyi korumalı insan
Hayata gülümsemeli
Hala güzel şeyler var yaşanacak ve nefes almaya değer
Bu nedenle vazgeçmiyoruz,
Zaman bizi tüketirken,
Rüzgara karşı ilerliyoruz.
Zamanla her şey geçer,
Asılıyorum küreklere,
Koca deryada küçük bir kayık gibi."

8 Haziran 2014 Pazar

Yine yazı yazmam gerektiğini hissettiğim bir dönemdeyim.
Aslında hep yazasım geliyor, açıyorum bilgisayarı, blogu.. Ama kafamdakileri dökemiyorum. O kadar çok şey var ki.. Hangi sırayla yazacağımı bilemiyorum.
Neyse, bu sefer aldım bilgisayarı elime, içimdekileri dökeceğim. Süper bir heyecan var sorma. Var ama aklımda bir şeyler, konuşmak istediklerim var, anlatmak istediklerim var, 
Üstümde tuhaf bir his var, Gerçekten tuhaf. Mutlu muyum? Açıkçası hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum. Oysa konuşmak istediklerim var, saklamak istemediklerim var, canımın sıkılması gerekiyor bu durumda.. Depresif halimdeyim yine. Reddediliyorum, insanlar tarafından kullanılıyormuşum gibi. Lise 3 olmuşum millet hala dershanede yanıma gelip "Kanka naber?" dedikten sonra mobil internetimi açmamı istiyor. Teneffüs boyunca internetimi kullanıp gidiyor. "En yakın arkadaşınım" deyip tüm whatsapp geçmişimi okuduktan sonra aynısını ben yapmak istediğimde telefonunu vermiyor. konuşuğu kişilerden biri de kuzenim. Hayır ne saklıyosun yani. Canımı sıkan bu değil. Kullanıyorsun beni bari belli etme. Kullanmıyorsan da bu arkadaşlık olamaz yani. Bence. Sanırım. Olabilir mi yoksa? 
Telefonumu kıza bırakıp "Ben gidiyorum." diyorum ve yan sınıftaki yakın (!) arkadaşlarımdan birini görmeye gidiyorum. Ne de olsa bir haftadır görüşmüyoruz. Kızla selamlaşıyoruz. "Naber nasılsın" falan. BİTİYOR. Nokta. Ama benim yerimde x kişisi olsaydı yerinden kalkıp ona sarılıp yüzünün güleceğine eminim. Nasıl olsa alışkınım bunu görmeye. Okulda yanıma gelip sıra arkadaşım olan sevdiğin o şahsiyet yanımda değilse gitmene alıştım. Senin sınıfına geldiğimde ise  kulaklığı takıp test çözüyor olmana alıştım. Ama sıra arkadaşım gelseydi oraya, onunla nasıl takılacağını da biliyorum. 
Ama "ben senin en yakın arkadaşınım" modlarınızı da biliyorum.
Alıştım ben ya. Gerçekten alıştım.
İnsanlar duygusallığımı kullanıyor. Farkındayım. Her lafı ağzımdan kolaylıkla almaları onları benim en yakın arkadaşım yapmaz ama. Tamam sorunlarımı paylaşıyorum ama. "Abartıyorsun ya." temalı cevapları değişmiyor hiç. Bu mu arkadaşlık? Beni hiç anlamaya çalıştınız mı? Gerçekten?
Tanımadığım insanlarla muhabbet etmekten nefret ediyorum, ama en çok tanımadıklarımla muhabbet ediyorum.
Yanımda olmasını istediğim kimse yanımda değil ya. Bildiğin yalnızları oynuyorum bu aralar. Öyle ergenlik yalnızlığı da değil. Normalde gerçekten anlaşıyoruz kızlarla. Ama arada bir oluyor böyle. Mutsuzum işte bu aralar. Hayatı çok seven ben, mutsuzum. Bir şekilde zevk almasını biliyorum ama en ufak bir boşlukta yokluklarını hissediyorum.
Böyle zamanlarımda İpek Üniversitesini sokarım hayatıma hemen. Motive olurum. Moralim düzelir. Mutlu olurum, arada bi giderim, heyecanlanırım. Unutturur bana olanları. Şimdi bir de yaz okulu gerginliği başladı. 3 gün sonra açıklanıyor sonuçlar. Kayıtlar çok fazlaymış. Pek inanmadım ama. Karne notlarımızı sıralayıp ilk on kişiyi seçeceklermiş. Bok. Giremeyeceğim galiba. İlk defa bu kadar umutsuzum. İlk defa İpek konusunda olumsuz düşüncelerim beni eziyor. "Heyecanlı mısın" diyorlar. benim yerime heyecanlanıyorlar resmen. O kadar çok bahsettim ki okuldan.. Bilmiyorum. Boğazım düğümleniyor. Biliyorum kendimi. Yaz okuluna giremezsem üzüleceğim. Ama ben elimden geleni yaptım. İki gün boyunca okulla iletişimdeydim başvuru yapamadım diye. Sonra dayanamadım okula gittim. "İyi ki gelmişsin yoksa kaydın olmazdı belki de.." dediler zaten. Bakalım. Gerisi Allah'a kalmış.
Neyse, ben gidiyorum. Gitmem gereken bir dershane, görmem gereken "arkadaşlarım" var.
"Hayatta kimseyi değiştiremezsin ve kimse için değişmemelisin. Ne sen başkası için mecburi istikametsin; ne de başkası senin için. Yorma kendini; bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin.."

7 Haziran 2014 Cumartesi

İçimde bir şeyler var. Sıkılıyorum. Canım dünyayı kurtarmak istiyor mesela, ya da dünyayı gezmek, farklı yerler gezmek, görmek, farklı kişilerle tanışmak, farklı duygular tatmak. Kutup ışıklarını izlemek istiyorum mesela. Ya da fantastik bir karaktere dönüşmek istiyorum. Luffy olmak istiyorum, Naruto olmak istiyorum, Annie olmak istiyorum, Miss Fortune olmak istiyorum, Ashe olmak istiyorum..
Ve insanlar kafalarına göre istemez seni hayatında. Belli etmezler, seni seviyormuş gibi yaparlar. En yakın arkadaşındır hatta. Ama sen fark edersin ne kadar sevmediğini, bıktığını. Çok sıkıcıyım galiba dersin. Çabalarsın, alttan alırsın, ilgilenirsin, olmaz. Böyle durumlarda ne yap biliyor musun? Bırak gitsin.

3 Haziran 2014 Salı

"İnsanların çoğu uyurken ölmenin en iyi ölüm yolu olduğunu söyler. Huzurlu, herhangi bir işkence ya da acının izi olmadan. Büyükannem uykusunda ölenleri meleklerin cennete taşıdığını söylerdi. Ama bazı sakar melekler onları yanlışlıkla düşürebilirdi. Uykunda düşer gibi olup uyandığın o zamanları hatırlıyor musun?"


14 Mayıs 2014 Çarşamba

Üzülüyorum, acıyorum halime, halimize. Neye dönüştük biz? Neler oluyor bize? Gelen ölümler, haksızlıklar karşısında herkes susuyor.. Neden? Biliyorum ki günler sonra unutacağız madencilerimizin ölümünü. Ama orada bir çocuk unutmayacak babasının ölümünü. Adaletimiz bu mu yani? Birileri ezilirken sınıf arkadaşlarım "Hocam İstanbul gezisinde sadece iki AVM'ye mi gidiyoruz yiaaa haksızlık bu" diye cıyaklamaya devam mı edecek? O son model 'ayfon'ların yapılırken bile kömür kullanılıyor haberin var mı senin? Ve düşünüyorum bazen, bu kadar mıyız gerçekten diye.. Bencil hissediyorum hala, düzelmemişim gibi sanki. Utanıyorum kendimden, herkesten nefret ediyorum bir de içimde. Adil olmayan, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranan, sorunları çok büyükmüş gibi bilerek abartan, kendini ön plana çıkaran, çıkarmaya çalışan, sadece kendi gibi zenginleri arkadaş(!) edinen, daha sınıf arkadaşının adını bilmeyen, kendi suçunu görmeyip başkalarını görmeyen herkesten nefret ediyorum.

13 Mayıs 2014 Salı

Küllerinden doğmak nasıl bir şey acaba? Hep merak etmişimdir. Bir filmde ankakuşu vardı. Yorgun ve yaşlı.. Çocuk ona dokununca birden alev almaya başladı ve altındaki küllüğe dökülüverdi külleri. Çocuk çok korkmuştu.. Geri çekildi hemen. O sırada küller hareket etmeye başladı.. Ve küllerin arasından küçücük bir anka kuşu beliriverdi! O filmi izlediğimden beri hep merak edip imrenmişimdir küllerinden yeniden doğmaya. O kuştan öğrendim ki yorgun, yaşlı, umutsuz hissettiğimiz anlarda bile bir ışık, umut mutlaka vardır. Hatta daha güçlü olabilmek için en kötü anlarımızda küllerimizden yeniden doğarız belki de..
Nefs-i levvame denilen şey gerçek mi?

3 Mayıs 2014 Cumartesi

11 Nisan 2014 Cuma

Nasıl bi saçmalık peşindeyim yine? Neden herkese bu kadar bağlanıyorum, güveniyorum? Nefret ediyorum. Keşke hiç çabalamasaydım..

4 Nisan 2014 Cuma

Merve hoca haklı. Bir şeyin üstüne gidersen daha çok kafanı kurcalar. O yüzden anı yaşamak gerek. Fazla düşünmemek gerek. Geçmişe ya da olanlara takılmamak gerekiyor ki anı yaşayabilelim. Anı yaşayabilelim ki herşey olacağına varsın, akışında gitsin..
Eğer sandığım şeyleri hissediyorsam, hissetmek istemiyorum. Ellerim titriyor düşündükçe. O kadar güzeldi ki.. Ama kendimi zorlayacağım. Hissetmeyeceğim. Karşı koyacağım.En azından deneyeceğim.

3 Nisan 2014 Perşembe

Aklım karışıyor. Ne yapıyorum ben? Daha doğrusu ne yapacağım? Başım ağrıyor. Dersleri anlamak için zorluyorum kendimi artık. Odaklanamıyorum. Vakit kaybediyorum. Bari çizim yapayım, diyorum ama masanın başında iki saat geçirip hiçbir şey çizemiyorum. En sonunda yaptığım tek şey kağıt yırtıp buruşturmak oluyor! Bir yerden başlamam gerek. Sürdürmem gerek.

2 Nisan 2014 Çarşamba

26 Mart 2014 Çarşamba

Biliyorum biliyorum. Çok kırgınsın herkese, herşeye.. Ama lütfen beni biraz olsun dinle.
Hepimiz, herkes bir parça kırık, kırgındır. Ama aslında yapmamız gereken tek şey doğru parçaları nasıl seçeceğimizi bilmek ve yerleştirmek. Çok hata yapmış olabilirsin, hayattan bıkmış olabilirsin. Çok çabalamış ama başaramamış olabilirsin hatta tüm umudun kaybolmuş da olabilir. Ancak, her zaman en umutsuz anda bile bir şans doğar, senin için başarılı olamadığın bir olay belki de seni başarılı olacağın şeye götürüyordur? Tabiki başarısız ol da demiyorum ki elinden geleni de yapman gerek bazen.
Şöyle düşün. Her sabah, her yeni gün senin için bir şans. Hatanı düzeltmen için, tekrar denemek için, geçmişi geçmişte bırakman için, hayatını değiştirmen için..
Mutsuzsan, pişmansan, depresyondaysan ama "keşke birşeyler yapabilseydim" diyebiliyorsan, hayatında seni mutlu edecek değişiklikler yapmaktan çekinme. Kolay olacak demiyorum. Başta zor gelecek, ama buna değeceğini söyleyebilirim sana.
Sen inanılmazsın, harikasın. Bunun farkına var öncelikle. Bana inanmadığını tahmin edebiliyorum ama ciddiyim seni sen olduğun için seven birilerini bulacaksın. Kıyafetlerin, giyinişin, pijamaların, tarzın, hepsi çok güzel. Git aynaya bak, fotoğraf çek, yürüyüşe çık, gülümse insanlara. Ne kadar iyi arkadaşların olduğunu anlamak için kendine zaman tanı. Seni üzenleri hayatından çıkar ve hep dostlarınla ol. Seni iyi hissettirenlerle ol.
Kalbin mi kırıldı? Depresyonik şarkılar dinle, ağla, tutma kendini. Öyle ağla ki kendini gözyaşı havuzunda yüzerken bul. Ve en sonunda o havuzdan çık. Kendini rahatlamış hissedeceğine eminim. Söz veriyorum. 
Okulu sevmeye çalış. Biliyorum çok zor. Etrafa farklı bir gözle bak. Eminim farklı bir neden bulacaksın sevmek için.
Okula en büyük gülümsemeni götür. Tanımadıklarına bile gülümse. Farkında olmadan onların gününü de güzelleştirmiş olacaksın. Pasta yapın mesela arkadaşınla, sonra pastayı birbirinizin yüzüne fırlatın :D 
Müziğin sesini sonuna kadar aç ve ciğerlerinin patladığı hissedene kadar şarkı söyle. İstediğin kadar ye. Çünkü yine de çok güzelsin. Hayatını yaşa. Hedeflerini koy ve onları gerçekleştirmek için çalış. Diğerlerinin ne dediğini önemseme. Seni ne mutlu ediyorsa onu yap. İstersen bana mesaj at. Derdini dinleyebilirim. Gerçekten. Seni çok seviyorum♥

23 Mart 2014 Pazar

Bugün bizden bir yaş büyük ablalarımız(abilerimiz :P) sınava girdi. Sabah 10 da biz de yurttaki arkadaşlarla nefeslerimizi tuttuk ve YGS öğrencisi olmamıza kalan son 2 saat 40 dakikayı saydık. 12.41de resmen YGS soruları bizim için hazırlanacaktı artık. Maratona gerçekten girmiştik. Whatsapp'taki sınıf grubuna "Kızlaaar artık YGS öğrencisiyiz yehuuuuuğ" yazdığımda aldığım komik tepkilere rağmen sanırım 12 olduğum için mutluyum. Üniversiteye geçeceğim, hayırlısıyla istediğim bölüme. Her gün hayallerimi düşünerek motive olup ders çalışabiliyorum ve bu yüzden ders çalışmak eskisi kadar sıkıcı gelmiyor. Geçmişi unuttum sayılır ve bu süreçte yapılması gereken bu zaten.Ve bir yıl sonra tamamen çözdüğüm kitapları yakma düşüncesi hala aklımda nihahahahahah. Çok mu inekçe konuştum bilmiyorum ama bir gemi hedefine giderken mutlaka rüzgarla çarpışır sonuçta. Her zaman amacımıza yürürken bir engel çıkar. Önemli olan o engeli aşmaya çalışmak, aşmak. Ne kadar çok düşsen de her defasında ayağa kalkabilmeyi bilmektir önemli olan.


2 Mart 2014 Pazar

Şey gibi.. İnsan sevdiği bir şarkıya eşlik ederken gülümser, ben sevdiğim şarkıyı söylerken ne kadar zevk alsam da gülemiyormuşum gibi.. Sanki birileri "içtenlik" duygumu almış gibi.
Biraz düşünmek gerekiyor yazı yazmadan önce. Bunları hiç düşünmeden yazarak bir ilk yapıyorum kendime göre.. Kim bilir belki bu da "yeni ilklerimden" biridir. 
Bilemiyorum. Kafam hep karmakarışık zaten, alıştım artık buna. Kafamın içinde beynim değil de kalbim varmış gibi. Biraz tuhaf.. Dokunsalar ağlamıyorum artık. "Dokunsalar hayal kuruyorum". 
En azından burası kendime ait hissettiğim tek yer. Kendim gibiyim. İstediğim gibi iç dünyamla tartışabiliyorum. Burada en bencil halim kendimi aşağılamak oluyor genellikle.
Yaptıklarım doğru muydu? Yanlış mıydı? Yanlış olduğunu bilsem de emin olamadığım için artık sorgulamaktan vazgeçtim. Anı yaşamak dedikleri şeyi yapmaya çalışmak en iyi yöntem gibi geliyor. Her ne kadar geçmişten kopamasam da..
Hocam "Anılarından nefret etme, geçmişini sev." diyor, biliyorum ama sanki geçmişim hiçbir işe yaramıyormuş gibi, boşuna yaşamış gibiyim. Gittiğim her ortamda huzursuz hissediyormuşum gibi.. Ya da orayı huzursuz ediyormuşum gibi..
Gitmek istiyorum. 1000 mil öteye belki de. Acaba özler miyim diye düşünsem de sonradan alışabileceğim bir duygu canlanıyor kafamda. Bazen de burada kalıp yeni bir hayata başlamaya çalışmaya devam etmek istiyorum. Ama eskilerden tamamen kurtulmak şartıyla. Bilmiyorum, sanırım beni harekete geçiren şey gitmek fikrinin verdiği heyecan, özgür olma hissi. Ama şu son kelimeleri yazarken bile özgür olmak istemediğimi de hissedebiliyorum.
Bilgisayar oyunlarında kendi cephesindeyken düşman hattında olduğunu sanan bir asker ne hissediyorsa ben de onu hissediyorum sanırım. Etrafımın teklikeli ya da güvensiz olduğunu düşünmek değil. Hissettiğim şey duygu değil. Kalp atışlarım artıyor gibi sadece. Ve her an ölecekmişim gibi bir his. Kendi kendime kavga ediyorum, savaşıyormuşum gibi, bir savaş varmış gibi. "Her defasında ölüyorsun, bu sefer düşme ve ölme." diyorum kendi kendime. Belki de tüm bu hisler genellikle zayıf hissettiğim içindir. Bilmiyorum. Zayıf değilim aslında. Sadece son zamanlarda içime kapandım. Sanki serbest bırakırsam kendimi, birileri incinecekmiş, üzülecekmiş gibi. Soğuk değilim, sadece olgun ve mesafeli davranan biri gibiyim. Kraliçe Elsa gibi işte. Ama sanırım herkese sarılmayı özledim. O içimdeki sevgi duygusu kalbimden kaçmış gibi. Geri gelsin isterdim. İnsanları seviyorum ama belli etmiyorum, göstermiyorum insanlara içimdeki o heyecanı. İçimden gelmiyor. Üşenmek gibi belki de. Belki de "İnsanları sevmiyorsun!" cümlesi söylendiği an o duygu benden fazla alındı bu söze, küstü ve çekti gitti sonsuza dek. 
Dönebileceğim birçok yol var ama hangisi doğru yol emin değilim. Herkesin içinde olduğu rekabete atılıyorum. Kendim olabilmek varken.. Ama kendim diye bahsettiğim şeyi de henüz bulamadım sanırım. Daha doğrusu "Acaba bu benim davranışım mı?" diye düşünüyorum. Bir arkadaşım espri yaptığında gerçekten gülüyor muyum yoksa kendimi ortama uydurmaya mı çalışıyorum emin değilim. Sıkıcı rutinimde sıkışıp kalmışım biliyorum. Kendi yolumda değişmeye ihtiyacım var.
Zaman zaman bu düşüncelerin altında ezilsem de, kaldırabiliyorum. Çabucak kendimi bulabiliyorum bazen de. Her sabah kalktığımda "Yıkılmayacağım" diyorum. "Bugün değil.". Sanırım biraz da içimde o gücün olduğunun farkındayım. Aynı Kraliçe Elsa olayı işte. Sadece işlerin çığırından çıkmasından korkuyorum tekrar.
İpek Üniversitesi var bir de. Oraya gitmeyi her şeyden çok istememin iç dünyamla ilişkili olduğu da bir gerçek. Beni hayata bağlayan tek hedef bu. Çünkü bu hedefe ulaşırsam ailem mutlu olur, içimi en kıpır kıpır yapan şey olan hayallerimi çizimlere grafiklere dökmek istemek de var tabi, hayalimdeki "asıl" hedefe giderim belki de. Belki de o imkansız hedefin önü açılır, ha? Disney falan değil hedefim. Herkes öyle sansa da.. Geride bıraktığım birkaç senenin birikimi.. Sadece o kadar özel bir hedef ki bu, sanki buraya bile yazmamam gerekirmiş gibiyim.Bazen çok çocukça olduğunu düşünsem de, tam bırakmışken bazı olaylar o yönde gelişiyor gibi. Hala hatırladıkça tüylerim diken diken olsa da. 

8 Şubat 2014 Cumartesi

Biktim. Insanlara kendimi aciklayamamaktan biktim. Yanlis anlasilmaktan biktim. Dusuncelerimdeki seyleri yanlis gormenizden biktim. Insanlarin sadece iyi hallerinde yaninda olmanizdan biktim. Genelleme yapmanizdan biktim. Hatalarimdan dolayi aci cekmekten biktim. Sadece bir hatanin cok gorulmesinden biktim. Aslinda cok sevdiklerimin beni hic sevmemis olmasini farketmekten biktim. Bitti. Hepiniz defolun gidin istiyorum. Biktim. Tukendim. Tam iyi olacakken beni eski halime dondurmenizden biktim. Koreden biktim. O gerizekali oppalarinizdan, unnilerinizden, mektuplarinizdan, sayfalarinizdan, cevirilerinizden. Hepinizden nefret ediyorum. Keske o gun olseydim. Keske vazgecmeseydim.
Neden biliyor musun? Çünkü bıktım.

24 Ocak 2014 Cuma

Ustumdeki baskidan kurtuldum galiba. Aslinda kurtulmak degil de... Beni ben oldugum icin kabul etmeyen birinin baskisini ustumde hissetmekten biktim. Aptal olabilirim. Bencil. Bunalmis. Cocuk gibi davraniyor olabilirim. Fazla duygusal olabilirim. Ilgi de bekliyorumdur belki, disardan nasil gorunuyorum bilmem. Ama ben buyum. Kendimi degistirmek icin cok cabaladim.. Ama degistiremedigim seyler yuzunden kendimi soyutlamayacagim.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Ne yapmalıyım? Ağlamalı mıyım? Yatakta saatlerce öylece uzanmak yeter mi? Dua etmek onları geri getirir mi? En önemlisi şimdi ne olacak?

5 Ocak 2014 Pazar

Ezilmiş gibi hisseder insan. Saatlerce dayak yemek ister. "Vurun bana. Hak ediyorum." der. Dayak yerken yüzünde bir gülümseme vardır. Bu ya hak ettiğini düşündüğünün ya da içindeki acısının azaldığını gösterir. Ölüyorum her gün. İçimde bir parça ölüyor ve onu çiğneyerek üstünden geçiyorum. İzleri kalıyor paçalarımda. Kokusu siniyor üzerime. Ama yürüyorum. Devam ediyorum.
O gün, banyoda tek başıma ağladım. Suyuda açmıştım üstelik. Sesimi kimse duymasın diye. O gün canım çok acımıştı. Canım bile bana acımıştı.
Yağmur yağarken gök gürlerse hiç korkmam. Ses olsun yeter ki. Kuşlar ötüşerek uçsun gökyüzünde. Çaylar şekerli olsun ki kaşıklar şıkır şıkır sesler çıkarsın. Ya da hiçbiri olmasın, müzik olsun sadece. Dost olsun, arkadaş olsun. Boşluğa bırakırken kendimizi, avuçlarımızda sımsıcak kalbimiz olsun. Olsun, herşey olsun ama sessizlik olmasın ki düşüncelerimle başbaşa kalmayayım.