23 Temmuz 2018 Pazartesi

Düşerken

"..kaybolmak daha güzel sanki diye düşündüm o an. Sonra arkama baktım ama herkes gitmişti." deyip içeceğinden bir yudum aldı. "Bu da işime geldi tabii. Kendi yolumu çizdim. Hemen. Oracıkta!" dünyayı kurtarmayı sevenlerdi o da. Birasını bitirip koluyla ağzını sildi ve garsona bardağını işaret etti.
"Abartma. Otel koruluğun yanındaki tek bina zaten. En fazla 300 metre yürümüşsündür."
"O an bana neler hissettirdi biliyor musun? Ayaklarımın üstünde durabilmeyi, duruşumdan ödün vermemeyi..."
Evet. Hayatta en büyük zorlukları sen yaşıyorsun çünkü.
"Siktir."
Hayal meyal hatırlıyorum o akşamı. Her şey silik silik. Metrodayım. Direkleri tutabildim mi yoksa yerde sürünmeye devam mı ediyorum ikilemi var kafamda. Adım attıkça ellerim yere değiyormuş gibi hissediyorum. Eve kadar böyle gidiyor bu. Adım attığımı görüyor gibiyim ama yeri hisseden şey sadece ellerim. Arada karnımda gezdiriyorum elimi. Ama hissettiğim şey boşluk oluyor. Karnımın içinden geçiyor elim.
Kapıyı zor açıyorum. Umarım anahtarı çevirirken kırmam diye düşünüyorum ve çok şükür daha fazla bir şey yaşamadan eve girebiliyorum.
...

"İhtiyacın olan anlık bir yakınlıktı belki de. Belki de sadece konuşmak istiyorsun, Belki de sadece konuşsun istiyorsun. Denemeden bilemezsin."
"Bilmek istemiyorumdur belki de." Başını usulca pencereye çevirdi ve yatttığı yerden dışarı bakmaya çalıştı. "Gelmesi için yalvarmak istiyorum bazen, biliyor musun? Bazen bu şey "biri"ymiş gibi gelmiyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Ya da bilmek istemiyorum. Yalvarmak istiyorum sadece."
...

"Az önce bir arkadaşım aradı. Konuşmalarımız genelde en az yirmi beş dakika sürüyor . Bu sefer yirmi sekiz dakika konuştuk." Dakikaları nasıl aklında tutabildiğini merak ettim. Kucağındaki yastığı koltuğa geri koyup yanıma geldi. Yatağım iki kişilik değildi, ama tek kişilik de değildi. Garip bir yatağım olduğunu o an fark ettim. "Onu çok iyi anlıyorum. Aynı şekilde o da beni. Taşınacağım için yıkıldı çocuk. Sonrasında da hep genel hayattan konuştuk." Bir süre duraksadıktan sonra devam etti." Seni de anlatmak istedim ona. Ama ne anlatacağımı bilemedim. Kapılarını açmıyorsun bana."
Gözlerim doldu. Gözümü kırpsam damlalar düşmeyecekti ama dudağımı sıkmazsam devamının geleceğini biliyordum. Kıpırdamadım. Dinlemeye devam ettim.
"Çok eğlenceli birisi olamadım hayatta. Denedim, komik olduğumu söyleyenler de çok oldu. Çok güldüğümü de. Ama hep bir yere kadardım kendime göre. Ne kadar denesem de içinde kaybolduğumu düşündüğüm düşünceler sarıyordu etrafımı. Belki de senin de kapılarını açmayışın bu yüzdendir.
"
Ellerimi yorganın altına soktum ve sıkmaya başladım. Tırnaklarım avuç içlerimi acıtıyordu. Ne diyecektim ki? O kadar da umurumda olmadığını düşündüğüm bir insanı gereğinden fazla özlediğimi kendime yeni yeni itiraf ettiğimi mi? Rüyalarıma girip durmasını mı? Görmemek isteyip de mecburen görüyor oluşumu mu? Kendimi dışarıya herhangi bir şekilde yansıtmadan içimde bir yerlerde defalarca kaybedişimi mi? "Kaybolduğum alan çok dar. İyi gelmiyor bana." mı demeliyim? Ne demeliyim?
Güldüm. Hıçkırmaya başladım hatta. Gülmekten.
Hıçkırırken gözümden yaş süzüldü. Sustum hemen. Gülmekten olmuş gibi gözlerimi sildim. Çünkü öyleydi. Anlamıştı yine de o.
"Benden ne istediğini anlamıyorum." diyebildim.
Gözlerimin içine baktı. "Duvarların var. Ama daha önce çok kırdım o duvarlardan. O yüzden duvarın olup olmamasını fazla ciddiye almıyorum şu an. Ama o duvarlar yıkıldığında genelde biri enkazın altında kalır. O da hep ben oldum. Şu ana kadar en azından. Duvarlar yıkıldı ama zarar gören hep ben oldum."
"O zaman yıkma duvarlarımı." Çünkü herkes yıkıyor onları. Konu yıkılmaması değil. Sadece o yıksın istiyorum. Bazenleri de o enkazın altından çıkamasın istiyorum. Yıkıntılardan taşları toplayıp tek tek kafasına geçirmek istiyorum.
Ama asıl konu "birileri" değildi aslında.
...