30 Haziran 2014 Pazartesi

Aynı rüyayı gördüm yine.. Yine bir mahalledeyim, yine herkes benden kaçıyor. Sokaklar yine o yüzden bomboş ve darmadağın her taraf. Arabaların alarmları çalıyor, kaldırımlar sökülmüş, çöpler etrafta uçuşuyor toz duman. Siren sesleri geliyor ve hemen koşmaya başlıyorum tekrar. Saçlarımı yine savrulduklarını hissediyorum. Üstümde beyaz tülden bir elbise var ve ayaklarım çıplak yine. Onlara rağmen çok hızlı koşuyorum. En sonunda yine o ormana geliyorum. Yağmurlu havanın kasveti sarıyor her yanı. Ve birden açık mavi, parlayan kuşların uçuşunu görüyorum. Onları takip ediyorum tekrar. Ayaklarım kanamaya başlıyor. Daha sonra koruluğun ortasında duruyorum. O askerler etrafımı sarıyor. Yüzlerine bakıyorum, yine onlar.. Canımı acıtanlar, hatalarımı affetmeyenler, kalplerini kırıp özür dilediklerim ve kalbi olmayanlar. Kalbinin olması gereken yerde kanlı bir boşluk olan iki kişi.. Kalp atışlarımdan bağırışlarını duyamıyorum.. Bana iyice yaklaştıklarında yapacak bir şeyim yoktu yine. Dizlerimin üstüne çöküp kulaklarımı ellerimle kapatıyorum. Ama bu sefer ilk rüyam gibi değil, yaptığım hareketin ve olacakların farkındayım. Başımı da yere yaslıyorum ve o anda kalbimin ortasından bir ışık çıkıyor. Enerji gibi. Hortum gibi etrafımı sarıyor ve tüm o adamları havaya savuruyor..

Bir kez daha bu rüyayı görürsem fantastik güçlerim falan olduğunu düşüneceğim.



Tüm hayatını bir labirentte tıkılı bir şekilde, bir gün buradan çıkacağını ve bunun ne kadar harika olacağını düşünerek geçiriyorsun. Ama asla yapmıyorsun. Çıkmayı denemiyorsun. Sadece hayal ediyorsun. Geleceği şu andan kaçmak için kullanma.

29 Haziran 2014 Pazar

Dancing around the lies we tell..
I know you, I walked with you once upon a dream 
I know you, that look in your eyes is so familiar a gleam 
Yet I know it's true that visions are seldom all they seem 
But if I know you, I know what you'll do
You'll love me at once, the way you did once upon a dream 
But if I know you, I know what you do 
You love me at once 
The way you did once upon a dream 

28 Haziran 2014 Cumartesi

27 Haziran 2014 Cuma

"Hırs, sebeb-i mahrumiyettir."
Nasıl bu kadar aptal olabiliyorum?

İpek Üniversitesi Animasyon Stüdyosu videosunun altında yazan şey:


"Sınırsız yaratıcılık alanı, sınırlı kontenjan ;) ‎#İpekÜniSosyal ‎#İpekÜniAnimasyon "

SAĞOL CANIM YA :)))))))))))))))))))))))))))))))))))))))
SENDEN NEFRET EDİYORUM J ! SENDEN NEFRET EDİYORUM !

22 Haziran 2014 Pazar

Yağmur yağıyor yine.. Ankara kendi havasına göre zaten. 4 mevsim sırayla olmaz burada, Ankara'nın canı nasıl isterse.. Yazın ortasında yağmur yağar, kışın çiçekler açar kar göremezsiniz. Bir tuhaftır Ankara, sağı solu belli olmaz.
Yine böyle bir gündü işte. Yürüyorduk beraber. "Mutlu musun?" diye sordun bana. Ellerin titriyordu heyecandan. Yüzüme baktın.. Gözlerin parlıyordu, ağzımdan çıkacak her bir kelimeyi susturacak bir cevabın var gibiydi.
"Evet." dedim en dıştan halimle. Evet, içten değildim. O zaman sanırım 'dıştan' oluyorum.
Yine de sarıldın bana. Sıkı sıkı sarıldın. Sanki bırakırsan gidecekmişim gibi. Ki öyleydim zaten. Ama gitmedim. Keşke gitseydim.

16 Haziran 2014 Pazartesi

"Minik bir kayık gibi,
Kürek çekiyorum denizde,
Dalgalarla boğuşarak,
Küçük bir kayık gibi.
Gururla çekiyorum arkamda taşıdığım yükümü,
Küçük bir kayığım, sağa sola yalpalar
Dengemi bulurum yine dalga ve kargaşada.
Annemin dediği gibi
Hayatın çetin sınavlarında bile
Yüzündeki gülümsemeyi korumalı insan
Hayata gülümsemeli
Hala güzel şeyler var yaşanacak ve nefes almaya değer
Bu nedenle vazgeçmiyoruz,
Zaman bizi tüketirken,
Rüzgara karşı ilerliyoruz.
Zamanla her şey geçer,
Asılıyorum küreklere,
Koca deryada küçük bir kayık gibi."

8 Haziran 2014 Pazar

Yine yazı yazmam gerektiğini hissettiğim bir dönemdeyim.
Aslında hep yazasım geliyor, açıyorum bilgisayarı, blogu.. Ama kafamdakileri dökemiyorum. O kadar çok şey var ki.. Hangi sırayla yazacağımı bilemiyorum.
Neyse, bu sefer aldım bilgisayarı elime, içimdekileri dökeceğim. Süper bir heyecan var sorma. Var ama aklımda bir şeyler, konuşmak istediklerim var, anlatmak istediklerim var, 
Üstümde tuhaf bir his var, Gerçekten tuhaf. Mutlu muyum? Açıkçası hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum. Oysa konuşmak istediklerim var, saklamak istemediklerim var, canımın sıkılması gerekiyor bu durumda.. Depresif halimdeyim yine. Reddediliyorum, insanlar tarafından kullanılıyormuşum gibi. Lise 3 olmuşum millet hala dershanede yanıma gelip "Kanka naber?" dedikten sonra mobil internetimi açmamı istiyor. Teneffüs boyunca internetimi kullanıp gidiyor. "En yakın arkadaşınım" deyip tüm whatsapp geçmişimi okuduktan sonra aynısını ben yapmak istediğimde telefonunu vermiyor. konuşuğu kişilerden biri de kuzenim. Hayır ne saklıyosun yani. Canımı sıkan bu değil. Kullanıyorsun beni bari belli etme. Kullanmıyorsan da bu arkadaşlık olamaz yani. Bence. Sanırım. Olabilir mi yoksa? 
Telefonumu kıza bırakıp "Ben gidiyorum." diyorum ve yan sınıftaki yakın (!) arkadaşlarımdan birini görmeye gidiyorum. Ne de olsa bir haftadır görüşmüyoruz. Kızla selamlaşıyoruz. "Naber nasılsın" falan. BİTİYOR. Nokta. Ama benim yerimde x kişisi olsaydı yerinden kalkıp ona sarılıp yüzünün güleceğine eminim. Nasıl olsa alışkınım bunu görmeye. Okulda yanıma gelip sıra arkadaşım olan sevdiğin o şahsiyet yanımda değilse gitmene alıştım. Senin sınıfına geldiğimde ise  kulaklığı takıp test çözüyor olmana alıştım. Ama sıra arkadaşım gelseydi oraya, onunla nasıl takılacağını da biliyorum. 
Ama "ben senin en yakın arkadaşınım" modlarınızı da biliyorum.
Alıştım ben ya. Gerçekten alıştım.
İnsanlar duygusallığımı kullanıyor. Farkındayım. Her lafı ağzımdan kolaylıkla almaları onları benim en yakın arkadaşım yapmaz ama. Tamam sorunlarımı paylaşıyorum ama. "Abartıyorsun ya." temalı cevapları değişmiyor hiç. Bu mu arkadaşlık? Beni hiç anlamaya çalıştınız mı? Gerçekten?
Tanımadığım insanlarla muhabbet etmekten nefret ediyorum, ama en çok tanımadıklarımla muhabbet ediyorum.
Yanımda olmasını istediğim kimse yanımda değil ya. Bildiğin yalnızları oynuyorum bu aralar. Öyle ergenlik yalnızlığı da değil. Normalde gerçekten anlaşıyoruz kızlarla. Ama arada bir oluyor böyle. Mutsuzum işte bu aralar. Hayatı çok seven ben, mutsuzum. Bir şekilde zevk almasını biliyorum ama en ufak bir boşlukta yokluklarını hissediyorum.
Böyle zamanlarımda İpek Üniversitesini sokarım hayatıma hemen. Motive olurum. Moralim düzelir. Mutlu olurum, arada bi giderim, heyecanlanırım. Unutturur bana olanları. Şimdi bir de yaz okulu gerginliği başladı. 3 gün sonra açıklanıyor sonuçlar. Kayıtlar çok fazlaymış. Pek inanmadım ama. Karne notlarımızı sıralayıp ilk on kişiyi seçeceklermiş. Bok. Giremeyeceğim galiba. İlk defa bu kadar umutsuzum. İlk defa İpek konusunda olumsuz düşüncelerim beni eziyor. "Heyecanlı mısın" diyorlar. benim yerime heyecanlanıyorlar resmen. O kadar çok bahsettim ki okuldan.. Bilmiyorum. Boğazım düğümleniyor. Biliyorum kendimi. Yaz okuluna giremezsem üzüleceğim. Ama ben elimden geleni yaptım. İki gün boyunca okulla iletişimdeydim başvuru yapamadım diye. Sonra dayanamadım okula gittim. "İyi ki gelmişsin yoksa kaydın olmazdı belki de.." dediler zaten. Bakalım. Gerisi Allah'a kalmış.
Neyse, ben gidiyorum. Gitmem gereken bir dershane, görmem gereken "arkadaşlarım" var.
"Hayatta kimseyi değiştiremezsin ve kimse için değişmemelisin. Ne sen başkası için mecburi istikametsin; ne de başkası senin için. Yorma kendini; bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin.."

7 Haziran 2014 Cumartesi

İçimde bir şeyler var. Sıkılıyorum. Canım dünyayı kurtarmak istiyor mesela, ya da dünyayı gezmek, farklı yerler gezmek, görmek, farklı kişilerle tanışmak, farklı duygular tatmak. Kutup ışıklarını izlemek istiyorum mesela. Ya da fantastik bir karaktere dönüşmek istiyorum. Luffy olmak istiyorum, Naruto olmak istiyorum, Annie olmak istiyorum, Miss Fortune olmak istiyorum, Ashe olmak istiyorum..
Ve insanlar kafalarına göre istemez seni hayatında. Belli etmezler, seni seviyormuş gibi yaparlar. En yakın arkadaşındır hatta. Ama sen fark edersin ne kadar sevmediğini, bıktığını. Çok sıkıcıyım galiba dersin. Çabalarsın, alttan alırsın, ilgilenirsin, olmaz. Böyle durumlarda ne yap biliyor musun? Bırak gitsin.

3 Haziran 2014 Salı

"İnsanların çoğu uyurken ölmenin en iyi ölüm yolu olduğunu söyler. Huzurlu, herhangi bir işkence ya da acının izi olmadan. Büyükannem uykusunda ölenleri meleklerin cennete taşıdığını söylerdi. Ama bazı sakar melekler onları yanlışlıkla düşürebilirdi. Uykunda düşer gibi olup uyandığın o zamanları hatırlıyor musun?"