21 Eylül 2017 Perşembe

Odaya giriyor. Nerede olduğunu bilmiyor ama titreyen elleriyle kapatıyor kapıyı arkasından. Korktuğu için titremiyor elleri. Biraz sonra her ne yapacaksa onu yapmak istemediği için de değil, öylesine titriyor sadece. Her zamanki hali.
Ahşap bir masa var odada. Mutfaktan banyoya dönme bir oda gibi görünüyor. Küçük bir penceresi var odanın. Ilık, bulanık su dolu eski bir küvet, masanın üstündeki radyodan gelen tanıdık bir tınıya eşlik ediyor.
Gülümsüyor önce kız, daha önce gelmiş gibi. Burası bulunmaktan zevk aldığı bir yermiş gibi. Sırıtıyor aslında sonra. Kahkaha atmamak için zor tutuyor kendini. Kıkırdayıp usul adımlarla etrafını süzerek ilerliyor odanın içinde. Ayakları çıplak. Eskimiş soğuk beyaz fayanslar ürpertiyor bedenini. Üstünde bol gelen beyaz bir gömlek var sadece. Erkek gömleği bu. Erkek arkadaşının belki de. Belki de sadece bol bir gömlek giymek istemişti, bilemiyoruz. Pencereyi kapatıyor, çekiyor kahverengi perdeyi. Küveti arıyor gözleri. Küvetten gözünü ayırmadan gömleğini çıkarıyor usulca. Küvete girmesi gerek çünkü. O kadar şeyin arasında o küvete girmesi gerek bir de. O an yapması gereken, düşünmesi gereken başka şeylerin olduğunun farkında. Ama o küvete girmek istiyor o an. Sadece o küvette olmak istiyor. Çıkarıyor gömleğini, gömlek pürüzsüzce kayıyor bedeninden. Titreyen ellerine bakıyor kız. Yavaşça kaldırıyor başını, odayı inceliyor. Tavandaki paslanmış borulardan birinin sızdırdığını görüyor. Gaz mı yoksa buhar mı diye düşünüyor. Sonra umrunda olmadığını fark ediyor. Neden bunu düşündüğünü sorguluyor bir süre. Gözleri tekrar küvete kayıyor. Korku var bu sefer bakışlarında. Titriyor elleri. Kayıp düşmemek için direnerek, tutunarak giriyor küvete. Uzanıyor. Ilık su soğuk bedenini ürpertiyor başta, sonra alışıyor ve bırakıyor ellerini. Suyun inanılmaz zevk verdiğini hissediyor, tüm hücrelerinde hissediyor suyu, ufak bir inleme çıkıyor dudaklarından istemsizce. Su onu koruyordu sanki. Sıcaklığı güven veriyordu belki de. Yüzünü de suya soktuğunda tüm dünya susuyor o an. Su tüm sesi alıyor içine, boğuyor. İyi geliyor ona sessizlik. Dış dünyayla ilgili hiçbir şeyi duymama hissi, o sesi kısabilme hissi belki de. Tuttuğu nefes bitecekti elbet. Keşke bitmeseydi. Keşke hep suyun altında kalabilseydi.
Duraksadı o an.
O uçak aklına geldi. O otobüs, o eller, o an esen rüzgar, gözyaşlarına karışan yağmur, elinden o an düşen peçete. O an kesildiği gibi kesilmişti nefesi. Aniden değil, yavaşça. Ama evet, artık nefes alamıyordu. Nefesini kesen olay suyun altında olması değildi. Hissettiği rüzgar daha da güçlüydü sanki. Sanki o gün hissettiği yağmur sadece onun üstüne boşalıyordu o an.
Duraksadı. Direnemiyordu artık rüzgara, yağmura. Ama suyun içinden çıkmadı. Bekledi. Bekledi.. Yapabilirdi. Karşı koyabilirdi hepsine. Kendini dinleyebildiği tek yer bu küvetti. Burayı da kaybetmeye niyeti yoktu. Küvetin kenarlarını sıktı.
"Geçecek." dedi. "Bu yağmur da, rüzgar da geçecek. İyi olacağım. Düşünmeyeceğim."
Yenilmeyi istememek gibi bir şey değildi onunki. Yeteri kadar yenilmişti belki de. Yarışmak istemiyordu. Kazanmak istemiyordu. Düşünmemeyi istiyordu sadece.
Bekledi.
Dayanamıyordu artık.
Bıraktı ama işte. Çıktı suyun içinden.
Daha yeni doğmuşcasına derinden ve keskin bir nefes aldı.
O odada değildi artık. Mekan değişmişti.
Bir yatak odasıydı burası. Hardal rengi duvarları, victoria tarzı oyulmuş işlemeleri olan beyaz bir yatak, dolap, makyaj masası ve bulunduğu küvet olan sımsıcak bir oda.
Oda yıkılıyordu. Duvardaki çerçevelerin sırayla düşüşünü izledi. Sallanan dolabın kapının önünü kapatışını izledi. Yatağın parçalanışını, çökmek üzere olan tavanı, küvetinden taşan suları gördü. Sarsılıyordu oda. Her şey sarsılıyordu. Ama o sadece küvetine tutundu.


Tutundu ve etrafı izledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder