1 Haziran 2016 Çarşamba

Sanki her acı aynı değilmiş gibi.
Değil de zaten.
Belki de her zamanki gibi.
Ne acılar varmış diyorum. İnsan pek alışamıyor, alıştım dese de.
Boşluğu dolduramıyorum. Doldurmaya çalıştıkça genişliyor o boşluk. Daha fazla yer kaplıyor. Daha da kararıyor dünyam, Daha da çekilmez oluyor(um).
Yerine benzerini değil, aynısını da değil, kendisini koymak gerekiyormuş.
Saçma sapan mı ilerliyor hayat?
Belki de olması gerekti bunların.
Bilmiyorum.
Yine bilmiyorum.
Ne bildim ki zaten?
Bir kopukluk var içimde
Nedenini az çok tahmin ettiğim.
İyi mi oldu bu kopukluk, yoksa kötü mü? İkisi de aslında.
İpin kopması gibi bir şey değil ama bu.
Parçanı koparmaları gibi.
Kalbini - ya da merkezindeki her neyse işte - onu söküp almaları gibi.
İyileştirmek istemediğim bir kopukluk bu.
Böylesi daha iyi oldu çünkü.
Onu götürdüklerinde anladım.
Son damlaydı bu. Fark etmem için.
Değerini fark etmem için, basit saçmalıklarla acı çekmemek için.
Bardağın yarısı doluydu, bir damla daha geldi üstüne. Ve taştı o bardak.
Belki de o son damlaya ihtiyacı vardı kopukluğun.
Taşmalıydı bardak, ve fark etmeliydim bazı şeyleri.
Kafam karışık hala.
Sahi, kafam mı oradaki?
Neden böyle? Neden böyle olmak zorunda.
Savaş veriyor içim. Bir yandan "Neden?" diye çığlık atıyorum. Bir yandan da "Olmalıydı." diyorum.

Çok zor artık.
İçimdeki, kararmış da olsa, o küçük dünyaya başkasını almak çok uzak geliyor.
Çok uzak, çok imkansız.
Bu yüzden çıkarıyorum ya oradan, kalanları. Daha fazla zarar gelmeden, zarar vermeden. Kendime, onlara.
Koruyacak yerim de kalmadı onları.
Çıkmalılar.
Hepsi gidecekmiş gibi geliyor. Hepsini zorla "dışarı" atacaklarmış gibi geliyor. Hepsi götürülecekmiş gibi geliyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder