26 Aralık 2017 Salı

"Ben kaosa hayranım, fakat çoğu deli gibi kendi kaos türümü tercih ederim ve bu benimkine kesinlikle benzemiyor."

Odamdaydım. Yakacak bir şeyler arıyordum. Amacımın "yakmak" olmadığını da biliyordum aslında. Duygularımla ilgili belli sorunlarım vardı evet. Ya da bazı sorunlar vardı belirginleştiremediğim, o yüzden duygularım biraz tuhaftı bu günlerde.
Eskiden bir şeyler için yanıp tutuşurdum. Bi yanım insanları anlamak isterdi hep. Davranışlarına neyin, hangi olayların sebep olduğunu anlamayı, çözümlemeye çalışmayı seviyordum. Bir insanı intihara sürükleyen nedir mesela? Neden kendini asmayı değil de bileklerini kesmeyi seçer? Ya da neden hüzünlenince içkiye sarar çoğu insan? Neden hoşlandığımız kişiyle konuşurken geriliriz? Neden iç dünyasını gizler insan? Neden kendi gibi davranmaz? İnsanlar neden üzüldüğünde sigara yakardı? Ha keyif sigarası vardı bir de. Konu sigara değildi aslında, insanların bazı durumlarda bazı şeyleri bazı şekillerde dışarı vurmak istemesiydi. Neyse. Direkt soramazdım karşıdakine. Dinlemeye çalışırdım, uydurma anılar oluşturup konu açmaya çalışırdım hatta; konuşsunlar diye, anlayayım diye, üzgünlerse güldürebileyim diye.  İnsanları neşelendirmeyi seviyordum.
Sigara içemiyordum. İzin vermiyordu vücudum. Dumanını çekebileceğim hiçbir şeye iznim yoktu. Öyle bir çabam da olmamıştı zaten. Ama duman istiyordum sadece. O dumanı verebilecek bir şeylere ihtiyacım vardı. Havada süzülüşünü seyrederdim hep. Parmak uçlarımla dokunurdum ona, şekil vermek hoşuma giderdi.
Evde çok tütsü vardı önceden. Birkaç tanesini bulmayı umarak dolapları karıştırdım.
Çekmecede buldum sonra. Pembeydi içindeki tütsüler. Hatırladım hemen. Sakura tütsüleri. Aldığım gün pişman olmuştum aldığıma. Kokuları yoktu çünkü. Aroması yoksa annem evde tütsü yaktığımda is kokusundan dolayı çok söylenirdi ama onu dinleyen yoktu, yine de dumanı için yakardım odama kilitlenip.
Ama saçmaydı bunlar. Şu insanların davranışlarını merak etmem konusu yani, yukarıda bahsettiğim. Bana neydi ki. Ya da çabaladığım şeyler veya karşımdaki kişiler benim için zordu. Sonradan fark ettim ki o zamanlar anlayamamışım sadece. Bazı şeyleri anlamak için gerçekten zamanının gelmesi gerekiyormuş.
Sonra küçük şeyler geçti başımdan işte. Her zamanki şeysilerim. Bla bla. Deliler vardı hep kafamda, etrafımda.
Aceleyle çakmağı yaklaştırdım tütsüye. Ve yaktım. Neden bir tütsüyü yakmak bu kadar heyecanlandırmıştı bilmiyorum pek. Genelde böyle olur. Arkadaşlarla "mekanlara akarız" mesela, onlar sigara yakar, ben yerde bulduğum yaprağı yakıp izliyorum bazen. Kuru yaprak yakmak göz yaşartıyor bu arada, bilginize. Ama o duman hep hoşuma giderdi böyle işte. Mumları küçükken birkaç kez üflerdim mesela, ya da kağıt yakardım bazen.
Sonra bir aydınlanma yaşadım. Onlarla aramda her daim bir şey vardı. O bahsettiğim insanlarla yani. Kafamdakilerle, etrafımdakilerle. Fiziksel ve zihinsel. Ve bunlardan birini aşmak için diğerini de geçmem gerekiyordu. Ama bunu yapamazdım. Önceliğim değildi, yapmam gereken bir şey de değildi. Ama zamanı gelince tam olarak bunu yaptığımı fark ettim.
Kendimi bırakmıştım o yaz. Tüm düzeni, tüm disiplinli düşünceyi, hepsini. Kilit altına almıştım ve kapıyı açıp çıkmıştım içinde olduğum kutudan. O ana kadar içinde bulunduğum yüzlerce kutu vardı ve hepsini aşmıştım, bu da son katmanıydı sanırım.
Yatağa oturdum. Küçük bir çay tabağına yerleştirdiğim tütsüye baktım. Elime alırdım normalde ama o kül olan kısmının şeklini hiç bozasım gelmiyor ya. Yanan kısmı alev alıp kararıyor, daha sonra küle dönüşüyordu ama dağılmıyordu. Bu sırada dumanı da çıkıyordu elbette.
Sonunda tütsüyü avucumun içine alıp göz hizasına getirdim. İğrenç bir koku vardı odada evet ama dumanın kıvrımları olayı normalleştiriyor.
Değişik şeyler gördüm. Yaşamadım ama yaşamak üzereydim bazılarını. Kutunun içinde bıraktığım, üç sene önceki halimin sevmeyeceği, hoşlanmayacağı şeyler. Şahit oldum. İstemeden dahil olmuştum bu kutudan çıkma olayına ama dengeyi koruduğum sürece sorun yok diye düşünmüştüm. Bilmediğim bir yeri keşfe çıkmak gibi. Daha fazla güldüm, daha fazla çığlık attım, zırladım. Hayatımdaki her şey "daha fazla"ydı. Fazlaydı ve bunu seviyordum. Bazı şeyler olmamalıydı, bazı yanlarımı sadece bazı insanlar görmeliydi ama iş işten geçtiği için bunları çok düşünmek istemiyorum. Verdiği pişmanlık yetiyor zaten. Sonra şunu fark ettim, bazı şeyler diye bahsettiğim o "şeyler" hep içimdeydi, hep öyleydi ama bir yere kadar hep kendimi tutmuşum, dışa vurmamışım. Özgürlük gibiydi o an hissettiğim. İnsanlar hep söylerdi enerjik olduğumu, neşeli olduğumu, ama yine de bir şeyler birikmişti içimde işte. Yılların birikimi, küçük, çoğu ergence ama sonu değişiklik sağlayan olaylar. Birikmişti ve son damlayla beraber taşmıştı artık. Ve yıllar içinde topladığım o parçalar.. Kolaj gibiydim, mozaik gibi.
Parmağımı dumana yaklaştırdım ve etrafında gezdirdim, dans edercesine parmağımı sardı duman da, birden parmağıma çarpıp aniden geri döndü. Kıpırdamadım, parmağımı saran dumanın yükselmesini bekledim. Duman olduğu yerde duruyordu hala. En sonunda dokundum ona. Bulutumsu bir şekil aldı. Yataktan doğruldum ve yere oturdum. Dumanın ne yapacağını merak ediyordum.
Hala yatağın üzerindeydi. Cidden bir bulut gibi yığılmıştı oraya. Yorganı silkelesem gider mi ki diye düşündüm ama riske atmaya değmezdi. Onun yerine elimi uzattım yatağa ve o an dumanda bir hareketlilik hissettim. Elime doğru yaklaştı duman usulca. Bulut halinde sardı elimi, oradan koluma geçti ve en son yüzümde hissettim o bulutu. Öper gibi dağıldı yüzümde. Ve gitti.
Düşünmek zorunda olmamak insanı özgürleştiriyor. Sadece hareket etmek, eyleme geçmek. İstediğin zaman koşmak, dans etmek, bağırmak, ortalığı dağıtmak. Herkesin kaosu farklıdır, benimki de bu işte. Evet adam öldürmek değil kaosum, tanımadığım biriyle yatmak da değil, binaları patlatıp çatılarından atlayıp kahkaha atmak da değil -tamam, belki bunu düşünmüş olabilirim,- gerçi hala arada birilerini dövesim geliyor mu? Evet. Böyle kocaman bi balyoz alıp kafalarını ezmek istiy-neyse.
Kutudan bahsettim, içinden çıktığım. O kutuya geri dönmek istemiyorum ama hep o kutunun etrafında dolanıyorum. Keşifteyim ama kutuyu görebileceğim uzaklıklarda takılıyorum. O kutuya ihtiyacım var biliyorum. Madem kutunun vazgeçmemem gereken bir şey olduğunu fark ettim, o zaman neden kutuyla beraber gezmiyorum ki dedim geçenlerde. Çok büyük bir şey değil zaten, taşıyabilirim.
Bir kutunun içine her şey konulabilir.
Bir oyun, bir maske, bir balyoz, bir vicdan, düşünce, nefret, aşk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder